28 Eylül 2013 Cumartesi

DEVLET, KATLETTİĞİ CANLILARIN ANILMASINA İZİN VERMEDİ

Bugün, Gezi Parkı merdivenlerinde yapmak istediğimiz ancak devlet tarafından engellenen basın açıklamasına yönelik çevik kuvvet saldırısına ilişkin yazdığımız bildiriyi kamuoyunun bilgisine sunuyoruz. En alttaki fotoğraflarda, üzerimize salınan polis ordusunun ne şekilde saldırdığına tanık olabilirsiniz.

Bugün, saat 18.00'da Gezi Parkı merdivenlerinde, Gezi protestolarında devlet tarafından katledilen tüm canlıları anmak için yapmak istediğimiz basın açıklaması, daha başlamadan çevik kuvvet müdahalesi ile engellenmek istenmiştir.

Derneğimizin aktivistleri Gezi Parkı merdivenlerinde toplanırken, sivil polisler GBT kimlik taraması yapmak istemiş, ardından Gezi Parkı merdivenlerinin "kimlik kontrolü için güvenli olmayışı" gerekçe gösterilerek, aktivistlerimizin kimliklerine el konularak arkadaşlarımız, polislerin peşinden İstiklal Caddesi girişine kadar sürüklenmiştir.

Kimlik kontrolü sürerken, devletçe katledilen canlıları anmak ve devlet terörünü bir kez daha lanetlemek için Gezi Parkı merdivenlerinde bekleyişe geçen kitleye çevik kuvvet, kaba kuvvet kullanarak saldırmıştır. Saldırı esnasında kucağında bebeği olan bir üyemiz dahi polisin şiddet girişimine maruz kalmış, bir başka arkadaşımız ise yere yatırıldıktan sonra kafası defalarca yere vurularak gözaltına alınmıştır. Gezi Parkı'ndan Taksim Meydanı'na kadar kalkanlarla sürüklenen insanlar darp edilmiş, gösteri ve yürüyüş hakkının şiddetle gaspedildiği saldırıda 14 kişi gözaltına alınmıştır. Gözaltına alınanlar arasında Alınteri muhabiri de vardı. Ayrıca, basın mensupları da darp edildi ve darp edilerek gözaltına alınan aktivistlere yönelik hak ihlallerinin görüntülenmesi yine polislerce engellendi.

Çevik kuvvetin aktivistlere saldırdığı sırada, çevredeki insanlardan da tepki gelmiş ve polis, bu kez eylemle alakası olmayan insanlara da saldırıp gözaltına almaya başlamıştır.

Çıkan arbededen ve gözaltılardan sonra, polis tarafından Tarlabaşı’na kadar sürüklenen kitle, Mis Sokak’ta tekrar toplanarak polislerin engelleme ve tehditlerine rağmen Galatasaray Lisesi önüne kadar bir yürüyüş gerçekleştirmiş ve basın açıklamasını burada yapmak durumunda kalmıştır. İsmi ister devlet olsun isterse hükûmet olsun, hiçbir kurumsal yapı ya da grup, lider, “idare amiri”, insanların nerede kendilerini ifade edeceğine, kayıplarını nerede anacağına, nerede ne yapacağına karar veremez. Eylemimizde insanlara uygulanan bu akıl almaz saldırıyı diktatörlüğün ve faşizmin bir yansıması olarak görüyoruz.

Eylemde daha pankart bile açılamamışken ve beş dakika sürecek, bir sayfalık basın açıklaması dahi okunamamışken, Gezi direnişinde yaşamını yitiren tüm canlıların anılmasına bile tahammülü olmayan devlet, hükûmet ve onun emri ile robotlaşıp katletmekte, yaralamakta, göz çıkarmakta hiçbir sakınca görmeyen kolluk kuvvetleri bilmelidir ki meşru taleplerimiz yerine gelene kadar mücadelemiz sürecektir. Devlet, canlıların haklarını koşulsuzca kabul edip yaşamlarımızın, bedenlerimizin üzerinden derhal ellerini çekmelidir.

Katledilen canlıların anılmasına bile tahammül edemeyen devleti ve AKP hükümetini Uluslararası Hayvan Hakları Mahkemesi'ne şikâyet edeceğimizi, devletin sebebi olduğu hak ihlallerinin tespiti ve teşhiri için yapacağımız başvuruyu deklare edeceğimiz eylem, yine bizzat devlet tarafından engellenmiştir. Bir anma etkinliğinden bile korkan egemenler, en temel haklardan sayılan ifade, toplantı ve gösteri haklarımızı, en iyi bildiği şekilde gaspetmiştir. Bu akıl almaz saldırıyı, gözaltıları ve keyfî müdahaleleri, hak ihlallerini kınıyor, gözaltına alınan tüm arkadaşlarımızın serbest bırakıldığını duyuruyoruz.

Eyleme gelerek dayanışan, bizimle birlikte hareket eden ve yürekleri bizimle atan herkese teşekkürlerimizi iletiyoruz.

Yeryüzüne Özgürlük Derneği

Devletin anmamıza bile izin vermediği, Gezi direnişinde yaşamları elinden alınan tüm canlılar için yazdığımız basın açıklamasının tam metnini aşağıda okuyabilirsiniz:

BASINA ve KAMUOYUNA,
28 Eylül 2013                                                                 

Gezi Parkı direnişi, bundan tam dört ay önce başladı. Bizzat başbakanın onayıyla her türlü orantısız şiddeti kendinde meşru gören polis, aradan geçen zaman içerisinde birçok insanın canını aldı. Hiçbir şeyden haberi olmayan, insanla aynı havayı soluyan diğer hayvanlar da polisin gazıyla zehirlendi, ses bombası yüzünden kalp krizi geçirdi ve öldü; ancak her zamanki gibi onların can kaybı anılmaya değer bile görülmedi.

Varoluş sebeplerinden birisi, hak ve özgürlüklerin ve bunların arayışında olanların karşısına bir zulüm aracı olarak dikilmek olan devlete öfkemizi bir kez daha haykırmak için buradayız. Devlet, hayata ve onun kökenindeki özgürlüğe karşı yine direndi; pek çok insanla birlikte haddi hesabı olmayacak kadar fazla memeli, kuş, sürüngen, kemirgen ve böceğin canını aldı.

Türkiye Cumhuriyeti, Evrensel Hayvan Hakları Beyannamesi’ne taraf olduğu gibi, kendi ulusal mevzuatında da hayvanların yaşam hakkının güvence altında olduğunu iddia ediyor. Ancak ne zaman bir hayvanın yaşamı ve de hakları gasp edilse devlet, sorumluları bulmaktan geri durur ve yeni zulümlerin önlenmesi için kapsamlı çözümler üretmez. Şunu artık çok iyi anladık: Faili meçhul, faili devlet demektir.

Cama kıyana “marjinal” diye kin kusarken, cana kıyana “kahraman” diyen devlet ve devletleşmiş kitleler, Gezi eylemlerinde atılan her ses bombasını düzenin devamı adına alkışladılar. Düzenin devamının, yani istikrarın ve ilerlemenin, ancak kuşların kalp krizi sonucu ağaçlardan patır patır düşmesi ile mümkün olabileceğini gösterdiğiniz için teşekkür ederiz. Her şehir, ormanların ve kumsalların üstüne kurulur. Kurulurken binlerce bitki ve hayvan türünün yok edilişi yetmez; şehirler, iktidar hırsıyla her el değiştirdiğinde de ardında sayısız insan ve hayvan cesedi bırakır. Uygarlığın en büyük kaygılarından biri, doğaya hükmetmek ve onu da militarist zihniyetiyle şekillendirmektir. Kentlerdeki parklar, aslında doğanın mahvedilmesinin yarattığı vicdan azabından kurtulmak için yaratılmış yapay alanlardan başka bir şey değildir. Yine de Gezi Parkı’nı içindeki o “üç beş” ağacın ve onlarda yaşayan “üç beş” hayvanın zarar görmemesi için savunduk, savunuyoruz. Gezi Parkı, en iyi bildiği iş, katletmek ve yok etmek olan devlete rağmen bugün hâlâ yaşıyor.

Hayvanların ulusal mevzuat nezdinde mağdur sıfatına bile layık görülmemesi bize, Yeryüzüne Özgürlük Derneği’ne bir görev yükledi. Mağdur olan hayvanların nasıl zarar gördüğü veya öldürüldüğüne dair tanıklıkları ve görselleri bir araya getirmeye çalışırken yine devletin insanlar üzerinde kurduğu baskıya tanık olduk. Gezi eylemleri boyunca hayvanların zarar gördüğüne veya öldüğüne şahit olan birçok insan, devlet şiddetiyle karşılaşmamak için tanık olmayı reddettiler. Gezi eylemleri boyunca T.C.'nin sebep olduğu hak ihlallerinin tespiti, teşhiri ve bu ihlallerin sorumlularının belirlenmesi için, topladığımız tanıklık ve görsellerle pazartesi günü devletlerden bağımsız bir vicdan mahkemesi olan, Cenevre'deki Uluslararası Hayvan Hakları Mahkemesi'ne başvuruyoruz. Bunun yanı sıra devletin orantısız olarak kullanarak işkence yasağını delmesine yol açan gaz ve tazyikli kimyasal su kullanımının yasaklanması için kamuoyunu bir kez daha düşünmeye çağırıyoruz. İnsanın yerine mezar taşını,  ağacın yerine de AVM’yi seçen zihniyet değişene kadar buralardayız.

YERYÜZÜNE ÖZGÜRLÜK DERNEĞİ








* Fotoğraflar: Nazım Serhat Fırat