31 Ekim 2012 Çarşamba

Veganlar İkinci Kez İstanbul'da Buluşuyor

Türkiye'nin vegan hareketlerinden Vegan Kolektif, 1 Kasım Dünya Vegan Günü'nü yemekli konserli bir buluşmayla kutluyor.


Bugün (1 Kasım) Dünya Vegan Günü. Türkiye'nin vegan hareketlerinden Vegan Kolektif, vegan, vejetaryen, türcülük karşıtı, ekolojik yaşamı savunan herkesi Yeşil Ev'deki buluşmaya davet ediyor.

Vegan Kolektif, doğanın, tüm canlılarının haklarını gözeten, gezegenin tüm türlerinin eşitliği ve özgürlüğünden yana bağımsız bir grup. Sloganları "dünyaya, bedenimize ve diğer hayvanlara duyarlı olalım". "Veganlar ne yiyor" sorusunu "Diğer türlere tahakküm uygulamadan ve onları öldürmeden sağlıklı beslenmek mümkün" diye cevaplıyorlar.

Bu seneki program birbirinden keyifli vegan etkinliklerden oluşuyor. Vegan Kolektif - Govinda - Loving Hut işbirliğiyle hazırlanan sürpriz vegan tadlardan eğlenceli video gösterimlerine, Jivamukti Yoga ve veganlık üzerine keyifli bir söyleşiden vegan çocuk şarkıları konserine kadar birçok aktivite sizleri bekliyor.

Etkinlik programı şöyle:

19:00 Açılış
Salon 1: Açık Büfe Vegan Yemek ve Tatlılar
Salon 2: Video Gösterimleri

20:00 Sunum: 'Beslenmenin Ekolojisi: Vegan Bir Diyetin Katkısı', Gizem
Ateşöz (Loving Hut İstanbul Sahibi ve Baş Aşçısı, Alternatif Tıp Uzmanı)

20:45 Konser: 'Zararsız Çocuk Şarkıları', Gülce Özen Gürkan (Besteci,
Müzisyen, Müzik Öğretmeni)

21:30 Jivamukti Yoga, Ahimsa (Şiddetsizlik) ve Veganlık Üzerine, Demet
Yoruç (Jivamukti Yoga Eğitmeni)



İletişim Bilgileri:
www.vegankolektif.org
www.facebook.com/vegankolektif
vegankolektif@gmail.com

* Yeşil Ev Adres: Balo Sokak No:21/1 İstiklal Caddesi Beyoğlu

27 Ekim 2012 Cumartesi

İzmir'de açlık grevindeki tutsaklara destek

İzmir'de süresiz ve dönüşümsüz açlık grevine destek amacıyla, dönüşümlü açlık grevine başlayan  bir grup, eylemlerinin ikinci gününde Konak eski Sümerbank önünde toplanarak oturma eylemlerine devam etti. Sloganlar ve basın açıklamasıyla devam eden eylemin, akşam saatlerine kadar oturma eylemiyle devam edeceği belirtildi. Eylem, Alınteri, İzmir Hareket Tiyatrosu, sosyalist ve anarşistlerin ortak inisiyatifiyle gerçekleştirilmektedir.


Açlık grevlerinin 46. gününde kritik bir döneme girildiğini belirten grup,  içeride devam eden açlık grevlerinin sokaklara taşması gerektiğine dikkat çekti. ‘’Eylem birlikteliklerinin genişletilmesi, sendika ve sivil toplum örgütlerinin sadece basın açıklamalarıyla yetinmeyip, sokakları eylem alanlarına çevirmeleri, önümüzde duran acil görevlerdir.’’ şeklinde konuştu.

"İçerde dışarıda hücreleri parçala", "Zindanlar boşalsın, tutsaklara özgürlük" sloganları atan grup, cezaevlerindeki hasta tutsaklara uygulanan anti-demokratik uygulamaların, devrimcilere uygulanan tecridin kaldırılması ile Kürt halkının anadilde savunma ve anadilde eğitim hakkı için toplumsal duyarlılığın gerekliliğine dikkat çekti.

Açıklamalarına devam eden grup ‘’İşte tam da bu noktada bizler hem tutuklu yoldaşların ölümlerinin durdurulması, hem de taleplerin karşılanması için bir dayanışma örneği gösterip, seslerine ses olmak istedik. Bu amaçla yola çıkarak bugün itibariyle, iki günlük açlık grevine başlamış bulunmaktayız. Bu yaşanan sürecin bir insanlık meselesi olduğunu ve buna istinaden bu eylemimizin duyarlı olan herkese bir çağrı olduğunu belirtmek isteriz. Burada olan ve desteğini esirgenemeyen herkese teşekkür ederiz.’’ dedi.

Basın Açıklaması Metni

BASINA VE KAMUOYUNA,

46. gündür T.C. coğrafyasından bedenlerine açlığa yatıran Yurtsever tutsaklar, bugün itibariyle 46. Gününe girdi. Yapılan açlık grevleri Yurtsever tutsakların ve Kürt halkının anadilde savunma hakkı en temel insani bir hak olarak güncelliğini korumaktadır.

Cezaevlerindeki hasta tutsaklara uygulanan anti-demokratik uygulamaların kaldırılması, tüm cezaevlerinde devrimcilere uygulanan tecridin kaldırılması ile Kürt halkının anadilde savunma ve anadilde eğitim hakkı için bu süreçte içeride ve dışarıda örülmüş olan hücreleri yıkmaktan geçecek olan mücadele ve bunu örmek tüm devrimcilere, sosyalist ve duyarlı demokratlar için acil önem taşımaktadır.

Bu anlamda 19 Aralık cezaevleri direnişleri ve geçmişte yaşanan cezaevi direnişleri bizlere yol göstermelidir. İçeride devam eden açlık grevleri dışarıda sokaklara taşınmak ve sokaklarda tutsakların söylemleri eylemli pratikler ile cevap bulmalı. 

Kritik günlere giren ‘açlık grevi’ tutsaklara yönelik bir müdahale hazırlığı içinde olan faşist T.C. diktatörlüğüne karşı tüm işçi ve emekçilere sokağa çıkmaya ve Yursever tutsakların taleplerini sahiplenmeye, Kürt halkının onurlu direnişlerine tepki vermeye çağırıyoruz. 

İçeride ve dışarıda hücreleri parçala şiarıyla meydanları faşist T.C. diktatörlüğüne teslim etmemek için kardeşlik bilinci ile eylem birlikteliklerine genişletilmesi, sendika ve sivil toplum örgütlerini sadece basın açıklamalarıyla yetinmeyip, sokakları eylem alanlarına çevirmeleri, önümüzde duran acil görevlerdir. 

İşte tam da bu noktada bizler hem tutuklu yoldaşların ölümlerinin durdurulması, hem de taleplerin karşılanması için bir dayanışma örneği gösterip, seslerine ses olmak istedik. Bu amaçla yola çıkarak bugün itibariyle, iki günlük açlık grevine başlamış bulunmaktayız. Bu yaşanan sürecin bir insanlık meselesi olduğunu ve buna istinaden bu eylemimizin duyarlı olan herkese bir çağrı olduğunu belirtmek isteriz. Burada olan ve desteğini esirgenemeyen herkese teşekkür ederiz.


23 Ekim 2012 Salı

Açlık grevleri 42. gününde!

STGM: İnsanlığın vicdanına sesleniyoruz

STGM, 12 Eylül'de başlayan açlık grevlerine dikkat çekmek amacıyla Diyarbakır E tipi Cezaevi önünde basın açıklaması yaparak, insanlığın vicdanına seslendi.
Sarmaşık Derneği, İHD, Toplumsal Duyarlılık ve Şiddet Karşıtları Derneği, Göç Vakfı, Göç-Der, Çocuklar Aynı Çatının Altında Derneği, Hebun LGBT, Diyarbakır Sanat Merkezi, Diyarbakır Sinema Derneği, Yerel Gündem 21 Engelli Meclisi, Diyarbakır Kadın Sorunlarını Araştırma ve Uygulama Merkezi, SELİS Kadın Merkezi'nin danışma kurulunu oluşturduğu Sivil Toplum Geliştirme Merkezi (STGM), Diyarbakır E tipi Cezaevi önünde yaptığı basın açıklamasıyla açlık grevlerine dikkat çekti.
Sarmaşık Derneği Genel Sekreteri Recep Camcı, yaptığı açıklamada, Kürtlerin doğal ve haklı taleplerinin görmezden gelindiğini belirtirken, Kürt sorununun demokratik ve barışçıl çözümünü bir türlü gündeme almayan zihniyetin her geçen gün daha fazla insanın yaşamını yitirmesine ve ülkeyi daha da belirsiz bir sürece itmeye neden olduğunu söyledi.
Türkiye hapishanelerinde başlayan açlık grevlerinin bugün 42. gününde olduğunu hatırlatan Camcı, tıkanan hak arama yöntemleri karşısında tek seçeneklerinin yaşamlarını ortaya koyan bu eylemi doğru anlamak gerektiğinin altını çizdi.
Kaygılı ve öfkeli olduklarını belirten Camcı, demokratik kamuoyuna, kendine insanım diyen tüm yurttaşlara seslenerek, "Göz göre göre bedenini ölüme yatıran siyasi tutsakların çığlığını duymanızı ve harekete geçmenizi bekliyoruz" dedi.

TTB: Herkes üzerine düşeni yapmalı

TTB, açlık grevleriyle ilgili olarak "Kritik günler kapıda" uyarısını yaptı. TTB, "Bir an önce sonlanmasını dilediğimiz bu sürecin can kayıplarına yol açmaması için herkes üzerine düşeni yapmalıdır" dedi.
Türk Tabipler Birliği (TTB), Kürt siyasi tutuklularının açlık greviyle ilgili yazılı bir açıklama yaptı.
Kritik günlerin kapıda olduğu uyarısında bulunan TTB, Dünya Tabipler Birliği'nin 1991 tarihli Malta Bildirgesi'ni hatırlattı. Söz konusu bildirgede açlık grevcisinin "zihinsel olarak ehliyetli, açlık grevine kendi iradesiyle karar vermiş, bu nedenle belirli bir zaman için yiyecek ve/veya sıvı almayı reddeden kişi" olarak tanımlandığına dikkat çeken TTB, "Açlık grevi bir intihar biçimi değildir. Bir protesto biçimidir. Kişi kendi iradesi ile bilinçli olarak yiyeceği reddetmektedir. Bir açlık grevi ölümle sonuçlanabilir fakat temel amaç ölüm değildir. Günlük belli miktarlarda su, tuz ve şeker alımını devam ettirme esasına dayanır. Ayrıca açlık grevi sonlandırıldığında kalıcı nörolojik sekellerin görülmemesi için B1 vitamini içeren preparatların mutlaka alınması gerekir" dedi.
"41. günü geride bırakırken grevlere ilk başlayan grupta belirgin olmak üzere uzun süreli açlığın olumsuz etkilerinin görülmeye başlandığına dair duyumlarımız artıyor" diyen TTB, açıklamasında şu görüşlere yer verdi: "Şimdiye kadar yaşanan açlık grevi tecrübelerimizden de biliyoruz ki yaşamsal risklerin başladığı/başlayacağı günlerdeyiz. Hal böyle iken, kimi açlık grevcilerinin B1 vitamini almayı reddettiği, kimi cezaevlerinde ise grevcilerin yalnızlaştırmaya ve tecrite tabii tutulduğu, sağlıklı içme suyu, tuz, şeker ve B1 vitamini verilmediği yönünde haberler alıyoruz. Geçmişte açlık grevlerinin insan bedenine verdiği zararların –birçoğu basit önlemlerle engellenebilir- kalıcı sakatlıklarla ve ölümlerle sonuçlandığına üzülerek tanıklık ettik. Aynı süreçleri bir daha yaşamak istemiyoruz."
TTB, "Bir an önce sonlanmasını dilediğimiz bu sürecin can kayıplarına yol açmaması için herkes üzerine düşeni yapmalıdır" çağrısında bulundu. Vitamin almayı reddeden açlık grevcilerinin bu durumun bedenlerinde yaratacağı geri dönüşü olmayan zararlar hakkında bilgilendirilmesi gerektiğini belirten TTB,"Bu katı tutumdan vazgeçmeleri yönünde çaba gösterilmeli, gerekli tıbbi takip ve muayeneleri hassasiyetle yapılmalıdır. TTB olarak bu konuda görev almaya hazır olduğumuzu geçtiğimiz günlerde kamuoyu ve Adalet Bakanlığı ile paylaşmıştık" dedi.
ADALET BAKANLIĞI HALA YANIT VERMEDİ
Adalet Bakanlığı'yla görüşme ve oluşturulacak heyetlerle cezaevlerini ziyaret etme taleplerine hala yanıt verilmediğini kaydeden TTB, "Yetkilileri bir kez daha ve acil olarak sorumlu davranmaya çağırıyoruz. Cezaevleri yönetimlerince yalnızlaştırma ve tecrit benzeri uygulamalar asla dayatılmamalı, yaklaşan bayram tatili öncesi ivedi olarak sağlıklı içme suyu, tuz, şeker ve yaşamsal önemi olan B1 vitamini mutlaka temin edilmeli ve grevcilere ulaştırılmalıdır. Bilinmelidir ki, bu hassas süreçte aksi yaklaşımlar insan yaşamına kasıt anlamına gelecektir" uyarısını yaptı.
Kaynak: ETHA

22 Ekim 2012 Pazartesi

İzmir'de kurban katliamı öncesi protesto

Vegan ve vejetaryen hayvan özgürlüğü savunucuları, kurban bayramında hayvanların katledilmesini protesto etti.
 

İzmirli hayvan özgürlüğü savunucuları 21 Ekim Pazar günü saat 15:00’ te İzmir Kıbrıs Şehitleri Caddesi Yakın Kitabevi önünde buluşarak; “Katletme Sömürme Cinayete Ortak Olma’, ‘Hayvanların Acısıyla Beslenme’, ‘Kafesler Boşalsın Mezbahalar Yıkılsın’, ‘Kanla Beslenme Kanını Canla Besleme’, ’Vegal Ol Cinayete Destek Olma’’ sloganları eşliğinde hayvanların işkence ile öldürülmesini protesto etti. Yürüyüş, Türkan Saylan Kültür Merkezi önüne gelindiğinde basın açıklaması ile devam ederken, oturma eyleminin ardından son buldu.

Kurban bayramında hayvanların öldürülmesi ve hayvanlara yönelik tüm katliamları protesto etmek amacıyla sokağa çıkan aktivistler, halkın olumlu tepkisi ve desteğiyle karşılaştı. Aktivistler ise yürüyüşlerinde yalnız değildi. Yol boyunca en önde yürüyen sokak köpeği, protestoya destek verdi.  

UYGARLIK TÜM CANLILARI YOK EDİYOR 

Hayvan ve insan özgürlüğünün birbirinden ayrılmaz kavramlar olduğunu belirten hayvan özgürlüğü savunucuları basın açıklamasında; ‘’Her yıl olduğu gibi her kurban bayramı ertesinde gazeteler yine oluk oluk akan kanı resimleyecek, belediyeler bu katliamın görüntüsünü kaybedebilmek için ekiplerini alarma geçirecek. Uygar devletlerde böyle görüntülerin olmadığını nutuk edeceklerdir. Bizler bu cinayetlerin sorumlusunun, doğaya amansız bir saldırı başlatan uygarlığın bizzat kendisinin olduğunu düşünüyoruz. Zarafetin arka bahçesi mezbahalar, ileri teknoloji öldürme metodlarıyla, çağımızın katliam mabetleridir. Hayvan köleliği, insanın et yeme arzusuyla başlayıp, hayvanlara yönelik tüm sömürü biçimlerinin de kaynağı haline dönüşmüştür. Bugün et yemek beslenme değil, hayvan zulmü üzerine kurulu insan uygarlığının sömürü ve tahakkümüdür. Soykırıma hüküm veren tüm itikatlar, toplumsal menfaatler ve hayvan ekonomisini yaratan kapitalizm sömürünün parçasıdır. Hayvanları yemeyi meşrulaştıran insanlık kültürü, yeryüzündeki iktidarını sorgulanmaz kılar. Bu iktidarı yıkacak olan ilk pasif direniş, hayvan yemeyi reddetmektir.’’ şeklinde konuştu.  

"DOĞANIN EFENDİSİ DEĞİLİZ’"
Açıklamalarına devam eden grup; ‘‘Vahşeti durdurmak, kanlı insan tarihinden miras kalmış alışkanlıklarımızdan vazgeçmek, içinde yaşadığımız doğaya ve canlılara birer tüketim malzemesi olarak bakmamak, doğanın efendisi değil bir parçası olduğumuzu tüm insanlığa haykırmak istiyoruz. Doğadan uzaklaşarak yabancılaşan insanın, tekno-endüstriyel kapitalist sistemin de neden olduğu tüm yıkım ve savaşların, cinayetlerin ve de doğanın sömürülerek içindeki tüm canlıların katledilmesinin tek suçlusu insanlık türü olacaktır.’’ dedi.

Vahşeti durdurmak için insanlara seslenen grubun verdiği son mesaj ise şöyleydi: 

‘‘Bir canlının başka bir canlıya kurban olmadığı özgür, eşit, kardeşçe yaşanacak bir dünya için hayvanları yemekten ve kurbandan vazgeçin, öldürmeyin, yaşatın’’





19 Ekim 2012 Cuma

Taksim'de kurban katliamı protesto ediliyor (18-25 Ekim)

Bağımsız Hayvan Hakları Savunucuları'nın 18 - 25 Ekim tarihleri arasında Beyoğlu Galatasaray Lisesi önünde yapacakları "Bayrama Evet, Kurbana Hayır" oturma eylemi dün saat 18:00'da başladı. "Bayrama evet, kurbana hayır!" sloganıyla stant kuran ve dövizler, pankartlar taşıyan eylemciler çevreden büyük ilgi gördü. Eylem 25 Ekim'e kadar her akşam 18:00 - 20:00 arası gerçekleştirilecek.


Eylemcilerin yaptıkları açıklama ise şöyle:

"Bizler vejetaryen ve vegan hayvan özgürlüğünü savunan hayvan hakları savunucuları olarak, her yıl gerçekleşen şiddet dolu gerek kurban ve gerekse Noel ya da Şükran Günü adı altında toplu hayvan yaşam sonlandırma geleneği dursun diyoruz. Bir canı kurban etmeden de dini vecibelerinizi yerine getirebileceğinizi unutmayın !

İslam Hukuk Profesörü Sayın Dr. Hüseyin Hatemi’nin kurbana bakışı aynen şöyledir; Bugün, Hacc Mevsimi sırasında dahi, kuzu kasabı olmak ibadet değil, mutlak günahdır ve yaşlı hayvan kesimine de gerek kalmamıştır. Allah, kan değil, sevgi istediğini, Hacc Suresi’nde açıkça beyan etmektedir.

Her aile için aylık mutfak masrafının üçte birinin yoksullara aktarılması, kurban demektir.

Bugünkü kurban uygulaması ise, gaddarlık ve pisboğazlık tezahürüdür. Yahut da kısa süreli et tüketim kooperatifleri kurulmasından ibaret olup, ibadetle asla ilgisi yoktur.

Her yıl olduğu gibi bu yıl da binlerce ‘can’ boğazlanacak. Milyonlarca hayvanın cansız kanlı bedeni parçalanacak, bir kısmı mangal, bir kısmı kavurma olarak ve derin donduruculara doldurularak stoklanacak. Bu ibadet olamaz !

Böyle bir vahşetin İslam dünyasında yeri olamaz !

Ayrıca günümüzde bilimin ilerlemesi ile etin insan vücuduna yararlı olmadığı gibi zarar verdiği bilinen bir gerçektir. Yapılan bilimsel araştırmalar gırtlak kanseri, gut, romatizma, bağırsak kanseri, kolon kanseri, kadınlarda meme kanseri vb. birçok hastalığın kaynağının et yemek olduğu tespit edilmiştir.

İslam dini, "kurban" ifadesi ile paylaşmayı, zor durumda olanlara yardımı amaçlar. Korku içinde titreyen acı ve ızdırap içinde dehşete düşmüş biçare hayvanları işkence ile öldürmek İslam dininin bir ibadet şekli olamaz.

İhtiyaç sahiplerine ihtiyaçları doğrultusunda yardım etmek ve bunu senede bir kez yapmak yerine bir yaşam şekli haline getirmek sevgi, barış ve merhamet dini olan İslam’a yakışan davranışlardır.

İslam alimleri de fikir birliği içindedirler ki; acı ve korku içinde canı alınmış hayvanın etlerini sunmak yerine, hasta bir çocuğun tedavisine, okula giden bir çocuğun eğitimine, işsiz bir ailenin geçimine destek olmak, sokaklarda aç susuz hayvanlara bir kap su bir kap yemek vermek ve bu gibi davranışlar göstermek kurban ibadetini yerine getirmektir.

Biz vegan ve vejetaryenler; hayvan özgürlüğü ile insan özgürlüğünün birbirinden ayrılmaz şeyler olduğunu düşünüyoruz. Yaşam hakkı bir bütündür.

Öldürmeye, kesmeye, kan akıtmaya vicdanı rahatlıkla elveren insanlar, öldürmeyi kanıksamış insanlar, savaşların, terörün, cinayetlerin de başlıca sorumluları oluyorlar.

Mezbaha kancalarında bacaklarından asılı hayvanları boğazlayanlar, ölümü, öldürmeyi kanıksamış insanlar başka insanları da rahatlıkla öldürebiliyor.

Öldürmenin, can almanın, kan akıtmanın, işkencenin, normal ve olağan, sıradan bir şeymiş gibi gösterilmesine karşı çıkıyoruz.

Ve biz biliyoruz ki, can almak hiçbir zaman normal bir davranış olamaz.

"Kurban bayramı", "Noel" gibi isimler vererek can almayı, kan dökmeyi, vahşeti şölene çevirmek, ÖLÜMÜ kutsamak toplumları şiddete yöneltmektedir. Sizler bu işkence ve vahşeti sergilediğiniz sürece hiçbir zaman ‘bayram” olmayacak.

Bir canlıyı öldürüp, parçalayıp yemeye alıştırılmış bir çocuğun, gelecekte kendi türünün de katili olabileceği şüphesizdir. Sevgi ile yetiştirilmiş, yaşatmasını seven, ölümü hiç bir canlıya reva görmeyen nesiller, özgürlüğü barışı ve kardeşliği çaba bile sarfetmeden bulacaklardır.

Vahşeti durdurmak, kanlı insan tarihinden miras kalmış alışkanlıklarımızdan vazgeçmek, içinde yaşadığımız doğaya ve canlılarına birer tüketim malzemesi olarak bakmamak, doğanın efendisi değil bir parçası olduğumuzu kabul etmek varoluşumuzun devamı için elzem bir zorunluluktur. Aksi halde savaşların, cinayetlerin, doğanın içindeki tüm canlılarla birlikte katledilişinin vahşi sorumluları olacağız. Vahşeti durdurmak için buradan bir kez daha tüm insanlığa çağrımızı yineliyoruz… Bir canlının başka bir canlıya kurban olmadığı özgür, eşit, kardeşçe yaşanacak bir dünya için hayvanları yemekten vazgeçin...

Hayvanlar candır, dosttur. yiyecek, giyim, denek, oyuncak, değildirler..

Ölüm şenlikleri düzenlemek yerine Hayatı Paylaşalım..

Saygı ve Sevgilerimizle"

Bağımsız Hayvan Hakları Savunucuları

FOTO ALBÜM (1. GÜN)

ETKİNLİK GRUBU

2 Ekim 2012 Salı

İNŞAAT SEKTÖRÜ BÜYÜYOR, İŞ CİNAYETLERİ DURMAK BİLMİYOR!

Türkiye ekonomisinin lokomotifi dedikleri, deprem paralarını dahi duble yollarda çarçur ettikleri, yasadışı HES inşaatlarıyla, şekilsiz insanlık dışı alışveriş merkezleriyle büyüyen inşaat sektöründe bugün bir iş cinayeti daha işlendi.

Cinayet bu kez, Sarıyer’deki Ferahevler Mahallesi’nde Altınordu caddesinde yer alan Özel Ufuk Okulları Ufuk Koleji’nin arka kısmında, Hale Eğitim Hizmetleri ve Pazarlama San. Tic. AŞ’nin tarafından Vakıflar Genel Müdürlüğü arazisinde yapılmakta olan sosyal tesis inşaatında işlendi.

Beşinci kat beton atılması sırasında kalıpların kırılması sonucu meydana gelen çökme sonucu, aşağıya düşen malzemelerin ve beton blokların, zemin katta çalışan işçilerin üzerine düşmesi işçilerden Şener Görgülü kaldırıldığı İstinye Devlet Hastanesi'nde hayatını kaybetti. İşçilerden Üzeyir Özdemir'in cesedine ise yapılan çalışma sonrası enkazın altında ulaşıldı. Yaralanan 1 işçi ise, Şişli Etfal Eğitim ve Araştırma Hastanesi'nde tedavi altına alındı.

Çevre sakinleri geçtiğimiz yıl da inşaatla ilgili uyarılarını dile getirmişlerdi. Geçen yıl hafriyat sırasında bir çökme olmuş ancak ölen ya da yaralanan olmamıştı. Ayrıntılı soruşturma halen yapılmamış olsa da, olayın yüklenici firma tarafından denetim ve gözetim sorumluluğunu yerine getirmemesi sonucu gerçekleştiği açıktır. Beton dökümü gibi işler teknik bir personel denetim ve gözetiminde yapılmalıdır. Kalıplar önceden kontrol edilmeli, kalıpları taşıyan iskelelerin ne kadar yük taşıyabileceği hesaplanmalıdır. Her kalıp ve iskele işinin ehli bir kişi tarafından kurulmalı ve yine teknik bir personel tarafından denetlenmelidir. İnşaat işi şaka kaldırmaz. Gerek inşaat sırasında, gerekse de depreme dayanıklı inşaatlar üretmek için, gerekli teknik önlemler alınmalıdır. İnşaat sırasında en basit iş güvenliği önlemlerinin dahi alınmaması, bu yapıların bittikten sonra da ne ölçüde güvenilir olduğu sorusunu akla getirmektedir. Bugün inşaatlar 4708 sayılı Yapı Denetimi Hakkında Kanun uyarınca özel kuruluşlar tarafından denetlenmektedir. Kamu İhale Kanunu kapsamındaki inşaatlarda ise, idareler denetimi yapmakta, çoğu durumda ise özel sektörden hizmet satın alma yoluyla benzer bir şekilde denetimi piyasa koşullarına devretmektedir. Bu olayda da görüldüğü üzere, inşaatlardaki iş cinayetleri sadece iş güvenliği önlemleri alınarak değil, inşaatların teknik şartnamelere, standartlara ve en temel mühendislik ilkelerine uygun şekilde yapılması halinde önlenebilir.

İnşaat sektöründe en temel mühendislik ilkeleri hiçe sayılmaktadır.

İnşaat sektöründe en temel iş güvenliği önlemleri maliyet unsuru olarak görülmektedir.

İnşaat sektöründe insanın değeri yoktur.

İnşaat sektöründe gerçekleşen her ölüm kaza değil cinayettir!

İSTANBUL İŞÇİ SAĞLIĞI VE İŞ GÜVENLİĞİ MECLİSİ

Köprü'de "5199"a Karşı Eylem

5199 sayılı Hayvanları Koruma Kanununda Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun Tasarısı'na karşı yapılan eylemlere bir yenisi eklendi. Yedi hayvan hakları aktivisti kendilerini Boğaziçi Köprüsü'ne zincirledi.
Bugün öğlen saatlerinde yedi hayvan hakları aktivisti kendilerini İstanbul Boğaziçi Köprüsü'nde korkuluklara zincirledi.
"5199 sayılı Hayvanları Koruma Kanununda Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun Tasarısı"nın olumlu ve 'yaşatan' şeylere vesile olması, basının ve devlet makamlarının dikkatini çekmek için eylem yaptıklarını açıklayan yedi kişilik grup Tuna Arman, Tolga Öztorun, Kebire Bozkurt, Nihal Balbay, Alp Ceylan, Sevim Alkoç ve Barış Soyer'den oluşuyordu.
Grup adına açıklama yapan Kebire Bozkurt "Onlar başlarına ne geleceğinden habersiz. Onların sesi olacağız, öldürülmelerine asla izin vermeyeceğiz. Devletin, basının dikkatini çekene kadar da bu tip eylemlerimizi sürdüreceğiz. Biz yaşam istiyoruz, ölüm değil!" dedi.
Eylemciler hiç bir grup ve dernek üyesi olmadıklarını, bu protestoya tamamen bireysel olarak katıldıklarını söylediler. Yaklaşık 15 dakika süren eylem, olay yerine gelen polis ekiplerinin müdahalesiyle sona erdi. Eylemciler Üsküdar polis merkezine götürüldü. 
Kaynak: Bianet

Engin Çeber davasında karar

Yargıtay'ın usul yönünden bozmasından sonra yeniden yargılamanın yapıldığı Engin Çeber davasında karar çıktı. 3 sanığa müebbet verildi, 1 sanık tahliye edildi.


Engin Çeber'in Metris Cezaevi'nde işkenceyle öldürülmesine ilişkin davada karar açıklandı.

Bakırköy 14. Ağır Ceza Mahkemesi, sanıklardan Sami Ergazi, Selahattin Apaydın, Metris Cezaevi 2. Müdürü Fuat Karaosmanoğlu hakkında "işkence ile öldürmek"ten müebbet hapis cezası verdi ve tutukluluk halinin devamına karar verdi.

Tutuklu yargılanan Nihat Kızılyaka, 2 yıl 6 ay hapis cezasına çarptırılarak, tahliye edildi.

Abdülmattalip Bozdağ ve Mehmet Pek "işkence yapmak"tan 3'er kez 2 yıl 6'şar ay, polis memuru Aliye Uçak "orantısız güç kullanmak"tan 5 ay hapis cezasına çarptırıldı. Uçak'ın cezası ertelendi.

İki jandarma beraat ederken, uzman çavuş Murat İşler "işkence yapmak"tan 2 yıl 6 ay, cezaevi doktoru Yemliha Söylemez hakkında "sahte evrak düzenlemek"ten 3 yıl 1 ay 15 gün hapis cezası verildi. Başgardiyanlar Murat Çise, Yavuz Uzun ve Öncay Boza ise 3'er kez 4 yıl 2'şer ay hapis cezası verildi.

Avukat Taylan Tanay, duruşma sonrası yaptığı açıklamada, adalet mücadelesinin devam edeceğini söyledi. "Bizim için bu dava bitmiş değil" diyen Tanay, beraat ettirilen sanıklar açısından davayı temyiz edeceklerini bildirdi.


Av. Tanay, 28 Eylül 2008'de gözaltına alınan Engin Çeber'e 4 yıl önce bugün işkence yapıldığını söyleyerek, ekledi: "Çeber'i unutmadık, katillerini de unutmayacağız." 


Kaynak: ETHA 

1 Ekim 2012 Pazartesi

Onbinler "ölüm yasası"na hayır demek için sokaklara döküldü

Hayvanları Koruma Kanunu tasarısına karşı çıkan on binlerce insan 20′ye yakın ilde sokaklara döküldü. Belediye ekipleri tarafından hayvan öldürmenin yasal hale geleceği bu yasaya karşı hayvan özgürlükçüler, doğa savunmacılar ve kitle örgütleri tepkilerini dile getirdi.
TBMM’nin yeni yasama döneminde yasalaşması beklenen 5199 sayılı Hayvanları Koruma Kanunu Tasarısı, özellikle sokakta yaşayan hayvanlar için büyük tehdit oluşturuyor. İstanbul Taksim'deki İstiklal Caddesi’inde ve birçok şehirde toplanan on binler, bu soykırım girişimine izin vermeyeceğini haykırdı.
Daha önce illegal yollarla hayvanlar toplatıp öldürülüyor veya üniversiteler, ilaç firmaları için denek olarak kullanılıyordu. Orman ve Su İşleri Bakanlığı tarafından Başbakanlığa sunulan ve ardından TBMM Başkanlığı'na gönderilen 5199 sayılı Hayvanları Koruma Tasarısı, kabul edildiği durumda, artık tüm bu soykırımlar, tecritler yasal hale gelmiş olacak. Ev ve sokaklardan toplanan hayvanlar Bakanlıkça tasarıda "doğal yaşam alanı" olarak tanımlanan toplama kamplarına hapsedilecek. Kanunda yapılacak değişiklikler arasında geçen 5996 sayılı Gıda, Yem ve Veteriner Hizmetleri Kanununda “ötanazi” ve 1593 sayılı Umumî Hıfzısıhha Kanunundaki "itlaf" hükmünün saklı tutulması, sokak hayvanlarının toplanarak doğal yaşam parklarına götürülmesi başlıkları ve hayvanlar aleyhindeki birçok madde tartışmaya neden olmuştu.

En kitlesel eylemler İzmir ve İstanbul’da gerçekleşirken birçok şehirde eş zamanlı eylemler gerçekleşti. İstanbul Taksim’deki yürüyüşe onlarca hayvansever, hayvan hakları derneği ve grubu katılırken Direnişin Ritimleri, Yeryüzüne Özgürlük Derneği, Bağımsız Doğa-Hayvan Aktivistleri (Vegan-Vejetaryen), Hayvan Özgürlüğü İnisiyatifi gibi özgürlükçü gruplarla birlikte birçok muhalif, sosyalistler ve anti-otoriterler/anarşistler de katıldı. Yürüyüş esnasında Galatasaray Lisesi ve Fransız Konsolosluğu duvarlarına “Soykırımcı Mehdi-Veysel”, “Kürk-deri-et, hepsi cinayet!”, “Hayvanlara Özgürlük”, “Ölüm yasasına hayır!” ve “İnsana, hayvana, yeryüzüne özgürlük” yazılamaları yapıldığı görüldü. İstiklal Caddesi üzerinde bulunan McDonalds’ın duvar ve reklam panolarına “Katil Mc!” yazılamaları yapılırken ön duvarına “Zulme, sürgüne ve soykırıma karşı eyleme geç! Son kafes kırılana dek, Uzlaşma Yok!” yazılı pankart asıldı. Güvenlikçilerin pankartı indirme çabası müdahale edilerek engellendi ve bir süre “Katil McDonalds!” sloganları atıldıktan sonra yürüşe devam edildi. Duvarlarda ve yerlerde “ALF” (Hayvan Kurtuluş Cephesi) yazılamaları da dikkat çekti. 

Aralarında birçok sanatçı, oyuncu ve hayvan hakları savunucusunun bulunduğu on bini aşkın kişi Galatasaray Lisesi önünden Taksim Meydanı'na yürüdü. "Var olmak haksa hayvanları yok etmek haksızlık değil mi" pankartının açıldığı yürüyüşte, "Hayvan katliamına sessiz kalmayın", "Katil Meclis istemiyoruz" dövizleri taşınırken sık sık "katil başbakan", "Yaşama hakkı engellenemez", "Katil Meclis istemiyoruz " sloganları atıldı.

Yürüyüşün ardından açıklama yapan Hayvan Hakları Aktivistleri Derneği HAYVİST Başkanı Asude Ustaoğlu, kanunda yapılacak değişikliğin tüm hayvanları ölümün eşiğine getireceğine dikkat çekti. Ustaoğlu, 2004'te çıkarılan 5199 sayılı Hayvanları Koruma Kanununun gereklerini 8 yıldır yerine getirmeyen yerel yönetimlerin bu yasa tasarısı ile aklanacağını söyledi. 

'Barınaklara gönderilen hayvanların sonu ölüm olacak'

Yeni yasa tasarısında öngörülen "doğal hayat parkları"nın hayvanların yaşam alanlarını sınırladığını belirten Ustaoğlu, "Hayvanseverlerin yıllardır sokakta, parkta, bahçede bulabildikleri, boş alanlarda bin bir emekle bakımını üstlendikleri hayvanlara el konulması ve onların kamuoyunda 'ölüm parkları' adı verilen ortamlara gönderilmesi hayvanlara yapılacak en büyük kötülüktür" dedi.

Ustaoğlu yeni tasarıda "tehlikeli ırk" diye nitelendirilen hayvanların üç ay içerisinde bakım evlerine teslim edilmesi zorunluluğunun getirildiğini hatırlatarak, "2010 yılında çıkarılan genelgedeki 'teslim' maddesini belediyeler 'öldür' olarak algıladığına göre bugün olamayan barınaklara teslim edilmesi istenilen hayvanların sonu bellidir: Ölüm" diye konuştu. 
5199 sayılı kanunun değiştirilmesi için yazılan "ölüm tasarısı"na karşı sokaklara dökülen diğer şehirler ise şöyle:
Adana

Mersin

Çanakkale

Antalya
http://haberler.com/hayvanseverlerden-yasa-protetostosu-3978289-haberi/
* 40 kurum ve oluşumun imzacı olduğu ortak deklarasyona ulaşmak için tıklayın.
* Neden karşı çıkıyoruz? (Yeryüzüne Özgürlük Derneği). Yasa teklifi ile yazdığımız eleştiri metnine ulaşmak için tıklayın.
* Bu haber, Hayvan Özgürlüğü Hareketi ve Felsefesi blogundan, Sosyal Savaş haber portalından, Hayvansever Gazete'den ve Yeşil Gazete'den yararlanılarak derlenmiştir.