11 Eylül 2015 Cuma

Lüksemburg'da Uluslararası Hayvan Hakları Konferansı

Dünyanın çeşitli ülkelerinden gelen aktivist ve düşünürlerin hayvan özgürleşmesine dair güncel konuları değerlendireceği beşinci Uluslararası Hayvan Hakları Konferansı Lüksemburg’da başladı. Geçen sene Yeryüzüne Özgürlük aktivistleri hem konuşmacı hem gözlemci olarak konferansa katılmıştı (Geçen yılın izlenimleri aşağıda). Bu sene Türkiye’deki hayvan özgürlüğünü hareketinden resmi bir katılımcı bulunmuyor.


Bu yılki konferanstan öne çıkanlar:

Kolombiya’dan Terry Hurtado, boğa güreşlerine karşı eyleme geçen geniş kitlelerin zamanla taban hareketinin gücünü nasıl keşfettiğini ve söylemlerinin nasıl radikalleştiğini aktaracak.

Danimarka’dan Peter Ronsby, hayvan hakları için eyleme geçen kişi ve grupların vakitlerini ve nakitlerini daha odaklanmış biçimde kullanabilmeleri için geliştirdiği yeni bir istatistik sistemini tanıtacak. Zira takipçilerin, gönüllülerin, seslenilen kitlenin gönderilen mesajları ne şekilde ve ne derece aldığı bir data toplama sistemi olmadığı sürece muallakta kalıyor.

Filistin’den Ahmad Safi ve Liz Tyson, işgal altındaki Filistin topraklarında insan hakları ile hayvan haklarını birlikte talep eden gençlerin artışına dair gözlemlerini paylaşacak.

Covance ve Max-Planck Enstitüsü’ndeki hayvan deneyi işkencelerini çalışan kılığında yaptığı gizli çekimlerle ifşa eden Friedrich Mülln, deney endüstrisinin son on yılda nasıl savunma taktikleri geliştirdiğini paylaşacak.

Terry Hurtado, özel geliştirilmiş bir sensör aracılığıyla katılımcılara beden algısından mimiklere kadar bir ineğin gözünden dünyayı görme imkânı tanıyan bir atölye düzenliyor.

Yönetmen Ola Waagen, Norveç’te gerçekleştirilen yüzlerce kürk çiftliği basma eylemine rağmen ayakta kalan kürk endüstrisini en sonunda kürkçü kılığına girerek çökertmeye çalışan bir aktivisti konu eden “Inside Fur” belgeselini takdim edecek.

Lorna Cooper, geçtiğimiz on yıla damgasını vuran Huntingdon Hayvan Zulmünü Durdur (SHAC) kampanyası üzerinden İngiliz devletinin hayvan özgürlüğü hareketine uyguladığı baskıyı ve endüstri-devlet arasındaki işbirliğini tartışmaya açacak. SHAC için tutsak edilen birçok deney karşıtı aktivist var.  Sven ve Natasha isimli iki aktivist 14 yılla yargılanıyor.

Belçika’dan Tobias Leenaert, insanların bir gecede vegan olmasını salık vermeden hatta hayvan haklarını sohbetinde bile ısrar etmeden nasıl veganlığa ikna edilebileceğine dair yeni bir strateji anlatacak.

ABD’den Jake Conroy hayvanlar için adalet getirmek isteyenlerin pirüpak olma politikalarına saplanarak etrafındaki birçok kişiyi nasıl ittiğine dikkat çekerek hayvan hakları hareketine başarılı özgürleşme hareketlerinden yeni esinler önerecek.

Tanınmış yazar Melanie Joy, hayvan hakları hareketinin önündeki en büyük engellerden birinin aktivistlerin “sürdürülemez” stratejilere saplanarak tükenmişlik sendromuna girmesi olduğunu savunacağı bir sunum yapacak.

Estonya’dan Kadri Aavik, Baltik devletlerindeki görece yeni hayvan özgürlüğü hareketinin ajandasına hayvan meselelerinin yanı sıra tüm tahakküm biçimlerine karşı eylemliliği (topyekün özgürlük) dâhil ederek nasıl öne çıktığına dair araştırmasını paylaşacak.

Belçika’dan Alain de Coissemaeker, bitkilerin de kendilerine has algı ve biliş kabiliyetleri olduğunu bulgulayan bilimsel çalışmalardan yola çıkarak “türcülük”, “etik veganlık” ve “hissedebilirlik” kavramlarını tartışmaya açacak.


2014 Uluslararası Hayvan Hakları Konferansı’ndan izlenimler:

Uluslararası bir kampanya olan “Cehenneme Giden Yol”’un (Gateway to Hell) sözcüsü, kampanya stratejisinin ilk etapta Air France’ı vazgeçirmek değil onu sömürüde yalnız bırakmak üzerine kurulduğunu anlattı. Kampanya zaman içerisinde Çin Havayolları’nın Hint maymunlarını taşımasını durdurdu, Nepal’de maymunların ormana geri bırakılmasını sağladı. 7 büyük havayolu firması kampanyayı takiben deney taşımacılığını bıraktığını duyurdu. İngiltere devleti tüm havayolları şirketlere deney maymunu taşımayı bırakırsa deney şirketlerine taşımayı İngiliz ordusunun yapabileceğini beyan ederek devlet-ilaç endüstrisi kardeşliğini gözler önüne serdi. Air France aslında üst üste maddi zarar açıklıyordu, 2015 bütçesi de şaşmıştı. Şaşmayan tek şey deneylere maymun taşıma istikrarı oldu. Araştırma endüstrisi her fırsatta cehenneme giden son yol Air France’a teşekkür yağdırıyor.

İsrail’den dünyaya yayılan 269 Life isimli eylem grubunun sözcüsü grubun İsrail’deki çekirdek kadrosunun 30-40 kişiyi aşmadığını söyledi. Hayvanlara rutin uygulanan işkencelerin insan veya evcil hayvanlar üzerinde gösterilmesinin şok etkisi yarattığını fark eden ekip, burnundan oltaya takılıp çekilen insan, mangalda kedi ve seri numarası üzerine dağlanan insan gibi mizansenlerle kısa sürede meseleye dikkat çekmeyi başardı. En tartışılan girişimleri ise İsrail’deki Holokost’u anma gününde sürekli devam eden hayvan katliamını anmaları oldu. Grup kendini Nazilerin imha kampı fikrini mezbahadan alması ve Holokost’tan kurtulan pek çok insanın aynı zamanda vejetaryen-vegan olması ile savundu. Ortadoğu’nun ilk kurtarılmış hayvan çiftliğini İsrail’de başlatan grubun üyeleri işlerini okullarını bırakıp çiftlikte çalışmaya başlamış. Amaç, sadece kurtarılmış hayvanlara huzur ortamı sağlamak değil aynı zamanda ziyaretçileri yedikleri bireylerin duyguları ile tanıştırmak. 269 Life kendini abolisyonist olarak tanımlıyor; ancak bu terimden kasıtları “şiddet içeren” her türlü eylemden kaçınmaları değil köleliğin hiçbir türünü kabul etmemeleri.

ABD’den akademisyen Lisa Kemmerer kardeş türler adlı sunumunda türcülük karşıtlarını diğer az bilinen engellilere yönelik ayrımcılık, yaşa dayalı ayrımcılık gibi sorunlara karşı aktif mücadeleye çağırdı. Engellilere yönelik ayrımcılığın üretim bazlı bakış açısından kaynaklandığı belirten Kemmerer, kapitalist üretim odağı sebebiyle süt verimi azalan ineğin öldürüldüğünün altını çizdi. Hakkını savunmak için öne çıkabilmenin bile sınıfsal olduğunu anlatan Kemmerer, vegan olmanın da halen dünyada ağırlıkla beyaz insanlar tarafından icra edildiğini anlattı. Vegan olma kararının alınışı bile yemeğe erişimin kısıtlı olmaması, çok yoksul olmamak, mevsimsel gıda sınırlamalarından etkilenmemek gibi bir takım sosyal statüler gerektirir.

Stijn Bruers “Psikologlardan ne haber?” adlı sunumunda ilk önce et paradoksuna örnekler verdi: Önüne et tabağı konanlar önüne yemiş konanlara göre hayvanlara daha az mental yetenek atfediyor. Kangurularla ilgili hikâye dinleyenler arasında hikâyenin sonunda kangurunun yendiğini duyanlar kanguruların aklına daha az itibar ediyor. Bruers, et yiyenlerin veganlarda kusur aramasını da “iyilik yapanı küçümseme” kavramı ile açıkladı. Benzetme olarak da Milgram deneyinde perde arkasındaki deneğe 50 volttan fazla elektrik vermeyen kişinin, 450 volta kadar çıkmış bir kişi tarafından korkaklık veya uyumsuzluk gibi gerekçelerle dışlanacağını aktardı. Bruers’in anlattığı bir başka deneye göre içinde “Hayvanlar insanlar gibidir” ifadesi yer alan öyküyü okuyan toplulukta azınlıklara karşı olumlu tavır gelişirken, öyküsünde “İnsanlar hayvanlar gibidir” yazanlarda ırkçılık arttı. Bruers’e göre bu bulgu “önce ırkçılık sonra türcülükle baş edilmeli” diyenleri yalanlıyor.

Aktivistlerin internette güvenliği için yapılan atölyede ortaya çıkan çarpıcı tespit, en güvenli iletişimin bilgisayara geçilmeyen iletişim olmasıdır. Konuşmacı, özellikle Almanya’da yaygın olan devletin bilgisayara yerleştirdiği trojan aracılığıyla veri şifrelenmeden önce bilgiyi alması yani kaynakta gözetime (Quellen TKU) dikkat çekti. ABD’nin teknoloji şirketlerine yılda 250 milyon dolar ödeyerek yazılımlara zayıf noktalar koydurması da bir başka önemli nokta idi. İyi haber ise PGP ile şifrelenen epostaların güvenliğinin şu ana dek sarsılamamış olması.

İtalya’da kürk ve deney şirketleri üzerinde uzun süredir kamuoyu baskısı oluşturan ve hayvan kurtuluşu adına birçok başarı elde eden aktivist Claudio Pomo iletişim üzerine deneyimlerini paylaştı. Pomo, internette kanlı çaresiz hayvan görüntülerinden ziyade hayvan kurtuluş anları gibi umut veren karelerin etkili olduğu tespitinde bulundu. Birebir iletişimde de karşı tarafı suçlamanın geri teptiğini onun yerine yapıcı eleştirinin işe yaradığını anlattı. Hiçbir şey ve hiçkimse siyah beyaz değil; o yüzden kibir yerine dinleme süreci.

Brezilya’da 2006’dan beri yükselişte olan dirikesim karşıtı hareket, 2013’te Brezilya İsyanları sırasında bir deney laboratuvarının basılması ve köpeklerin serbest bırakılması ile ülkenin ve dünyanın gündemine oturmuştu. 2008’de çıkan ve deney hayvanlarının durumunu daha da kötüleştiren yasaya aktivistler şiddete başvurarak değil iyi çocuk rolü ile cevap vermişti. Bu iyi çocuklara polisin tavrı ilk kez Haziran 2013 isyanlarında sertleşmişti. Uzun süren isyanlarda kurulan Hayvan Hakları Bloğu, hijyen koşullarından ötürü gündeme gelen özel bir laboratuvarı 18 Ekim 2013’te bastı ve yüzleri gizlemeksizin açık kurtarma ile önce köpekleri sonra fareleri kurtardı. Bütün haber bülteni bu kurtarmayı anbean göstermişti. Öncü grubun adı Veddas’tı; ancak eylem kendilerine Kara Blok denen anarşistlerle beraber yapılmıştı. Eylemin içinde polisle çatışmalar ve polis araçlarını yakmalar da vardı; ancak Veddas gibi hayvan hakları grupları önceden inşa ettikleri iyi çocuk imajları ile sıyrıldılar. Eylemi takip eden günlerde vali Veddas ile eylemciler buluştu ve basına birlikte poz verdi. Önce bu deney merkezi, sonra orayı işleten firma kapatıldı. Sonunda Sao Paolo’dan başlayarak Brezilya’nın bazı eyaletlerinde kozmetik deneyleri tamamen yasaklandı. Eylemi yapanlar da hiç tutuklanmadı, hapse konmadı.

Bugüne kadarki misyonerliğe benzer hayvan hakları stratejisini hatalı bulan Anoushavan Sarukhanyan, yaptığı sunumda veganlığın pratik olarak savunusunun hayvan meselesinin kamusal olarak tartışılmasının önünü tıkadığını savundu. Altta kalan talebimiz hayvanlara da tıpkı insanlar gibi serbestçe varoluş hakkı verilmesidir. Sarukhanyan, veganlığın tüketime dair referansı ile akla ilk çıkış noktası sömürüyü getirmediğini belirtti. 19. YY’da insan köleliği tüm hızıyla sürerken insan köleliği ile elde edilmiş hiçbir ürünü tüketmeyene hugan diyebileceğimiz varsayımı ile şunları kaydetti: Abolisyonistler elbette tüketmiyordu insan köleliğinden gelen ürünleri ama politikaları “Hugan olun” şeklinde değil “Adalet için köleliği kaldırın” şeklindeydi. Yakınımızda bir insan toplama kampı olsa mesajımız o kamptan gelen ürünleri almama üzerinde mi kalırdı yoksa sürekli önünde oranın kapanması için eylem yapıp, belki orayı talan edip, insanlara da oranın kesinlikle kapanmasını mı söylerdik?” Sarukhanyan, Fransa’da son anketlerde yaklaşık %21’in et yemeyi yanlış bulduğunu belirttiğini hatırlatarak misyoner yaklaşımı bu %21’in vegan olmayanlarını dışarıda bırakır, toplumsal hareket stratejisi ise insanları içine alır dedi.

Estonya’dan son gelişmeleri aktaran aktivistler, deney karşıtı kozmetik markası Lush’ı sponsorluk için ikna ederek birçok ünlünün poz verdiği bir gazete ilan serisi hazırladıklarını anlattı. Bu ilanlarda her bir ünlü elinde kürklü bir hayvan tuttu ve yan tarafa el yazısı ile görüşlerini yazdı.

Türkiye’den son gelişmeleri aktaran Yeryüzüne Özgürlük aktivistleri, 2014 boyunca Cehenneme Giden Yol kampanyası, Kürk Deri Fuarı protestosu, hayvancılık fuarlarını ziyaret, 5199 yasası eylemleri, fayton karşıtı çalışmalar, veganlık gibi çeşitli eylemleri yürüten çeşitli inisiyatiflerin olduğunu belirttiler. Eylemlerin odağında hayvan hakları olmasıyla birlikte eylemcilerin çeşitli politik çevrelerden geldiği ve özellikle feminizm, LGBT, tüketim karşıtı hareket, antimilitarizm, kent hareketleri, anarşizm, tutsak dayanışması, Kürt hareketi gibi alanlarda da faal olduğu aktarıldı. Bu sayede Türkiye’de birçok ülkenin aksine hayvan hareketi ile diğer özgürleşme hareketlerinin zaman zaman bir araya gelerek dayanışma gösterebiliyordu.

Hamburg hayvan özgürlüğü hareketinden iki aktivist yaptıkları sunumda hedefi yalnızca hayvan sömürüsünü ortadan kaldırmak olarak değil hiyerarşi ve tahakkümün her türü ile ayrımsız savaşmamız gerektiğini söyledi. Sadece insanları vegan yapma yönünde bir politik seyir izleyenler, onlara göre, hareketin militan kanadını kötüleyerek marjinalleştirdikleri için sorun teşkil ediyorlar. Hareketin çok büyük kısmının beyaz insanlardan oluşması ise siyahlara değil hareketteki beyazlara sorulması gereken bir sorundu.

En fazla İngiltere’de adından söz ettiren av sabotajcıları (Hunt Sabouteurs) adına bir sunum da yapıldı. Şiddetsiz doğrudan eylem olarak tanımlanan bu girişimlerde ana amaç namlunun ucundaki canlının kaçıp kurtulmasını sağlamak. Grup sözcüsü, böyle bir girişimi başka bir yerde başlatabilmek için kanun araştırmasının da saha araştırmasının da çok elzem olduğunu aktardı ve genellikle yasadışı olan avlara müdahalede ellerinin daha kuvvetli olduğunu söyledi. Yasal avlarda da hayvanları kurtardıkları oluyormuş. Sabotajcılar, ip veya borazan kullanarak vurulmak üzere olan hayvanların yer değiştirmelerini sağlıyor. Zaman zaman avcıların taciz ve saldırılarına maruz kaldıklarını aktaran grup sözcüsü, bir arkadaşları avcı aracı tarafından ezilip öldüğünde olayın örtbas edildiğini ve katilin hapse girmediğini belirtti. Avın gizli bir kurbanı da beş yaşından itibaren iyi koşamadığı düşünülerek vurulan av köpekleri oluyormuş. Av Sabotajcıları, İngiltere’de halkın yüzde 80’inin ava karşı olmasından güç alıyor.

Türkiye’den çıkan Rahatsız Veganlar manifestosunun uluslararası hayvan özgürlüğü çevresiyle tanıştırıldığı atölyede hayvan özgürlüğü hareketinin artık ikinci dalgaya evrilmesi gerektiği görüşü belirtildi. Manifesto adına konuşan sözcü, hayvan özgürlüğünün politik yörüngesinin “bunu tüketme-bunu tüket” mesajı yerine “köleliğe son verelim” anlayışıyla köleliğin sürdürüldüğü mekanlara öfke yöneltmesi gerektiğini belirtti. Bu değişim, veganlığın bir pratik olarak terk edilmesinden ziyade onun öngördüğü daha özgür dünya için bir adım olurdu. Atölyede işkence karşıtlığı, tecavüz karşıtlığı gibi sebeplerle vegan olan ve hayvan özgürlüğü mücadelesine katılan insanların daha sonra tartışmayı salt yemek veya giysi üzerinden sürdürmesinin bir sebebinin de yoğun biçimde tüketim üzerinden kimliklendiğimiz kapitalist toplumlar olmasına dikkat çekildi.

Almanya’daki Hayvan Özgürlüğü için Blokaj (Tierbefreiung2Blockupy) hareketinin anlatıldığı bir başka atölyede hayvan özgürlüğü gibi radikal bir değişimin toplum genel olarak radikal bir değişim geçirmeden mümkün olamayacağına dikkat çekildi. Grup, 2014’teki eylemlerinde Almanya’daki en büyük tavuk çiftliğinin girişinin araçlardan barikat oluşturarak kesildiğini, bina işgalinin yapıldığını ve bazı eylemcilerin kendini tesislere zincirlediğini anlattı.

20 yıldır gizli araştırmalarla bilim endüstrisinin hayvanlara muamelesini ortaya çıkaran Friedrich Mülln yaptığı konuşmada gizli araştırma ve çekimlerin şu ana kadar hayvan özgürlüğü mücadelesinde en verimli yöntemlerden biri olduğunu, üstelik bu girişimlerin çok küçük bütçelerle başarılabildiğini söyledi. İçerdeki mülke zarar vermek, araştırmacıların mağdura yatmalarına sebep olabiliyor ama yaptıkları eziyet gösterildiğinde eziyetlerinin sigortası bile yok. O yüzden Mülln, ifşayı ve sonra bu ifşayı medyaya taşımayı en güçlü silahımız olarak tanımladı. Bu tür gizli araştırmalar genellikle bu araştırma merkezlerinde işe girmekle başlıyor ve pek çok araştırma merkezinde vasıf gerektirmeyen iş ilanları da olabiliyor. Mülln, böyle iş başvurularında kimlikte sahtecilik önermiyor. Gizli kamera kullanmayı bilmek ve üzerinde çekim cihazı olduğunu belli etmemek diğer önemli noktalar… Araştırma aylarca sürdüğü için orada diğer insanlar gibi davranmanın hatta yeri gelince açık vermemek için diğer çalışanlarla et yemenin gerekebildiğini söylüyor. Aylarca süren araştırmaların dışında bir de bir işkence tesisine geçerken uğramış gibi içeri alınabilecek bir hikâye ile girip çekimi ve gözlemi hızlıca tamamlayıp çıkma yöntemi var. Görüntü ve bilgiler olgunlaştığında ifşayı medya kanalıyla yapmanın en iyi yolu mümkünse büyük bir kanalı özel haber için ikna etmektir. Ardından görüntüler tüm medya kuruluşlarına gidebilir. Mülln son dönemde Alman mahkemelerinin bu gibi gizli araştırmacıları cezalandırmadığını da söyledi. Mahkemeler “Bilinmeyen eziyetleri halka göstermek, bir firmanın gizlilik hakkından daha önemlidir” gibi kararlara varabiliyormuş.

İsrail’deki hayvan hakları gündemi hakkında bilgi veren 269 sözcüsü, veganlığın inanılmaz oranda popülerleştiğini ve bunda bazı ünlü politikacıların, şarkıcıların vegan olmasının yanı sıra ülkedeki hayvan endüstrisinin halini ortaya koyan gizli çekimlerin rol oynadığını söyledi. Bir grup aktivist de ülkedeki bütün marketlerde vegan ürün olabilmesi için kapı kapı dolaşıyormuş. 


Konferansın kapanış konuşmasını ABD’den tanınmış aktivist Peter Young yaptı. Kürk çiftliklerine girerek mülke zarar ve hayvan kurtarma yaptığı gerekçeleriyle bir dönem tutsak da edilmiş olan Young, polis korkusu hapis korkusu gibi şeyleri aşmamız gereken mitler olarak tanımladı. Doğrudan eylemin imkansızlığına dair inanışımız, güvenlik sisteminden daha tehlikeli bir engel olabiliyor. Young der ki doğrudan eylem için yola çıkarken veya mekandan uzaklaşırken elbet bir korku var ancak olay anında korkudan eser kalmıyor insanın içinde. Etkili bir aktivist, Young’a göre, hayvanların yanıbaşımızda yaşadıkları acil duruma kulak tıkamayan ve işini çabuk-etkili yapabilendir. İnternetteki tartışmaların çok umursanmaması gerektiğini de söyleyen Young’a göre asıl cevap bekleyenler internetteki yorumculardan ziyade kafeste bekleyen canlılardır.


Geçen yıldan videolar: https://www.youtube.com/results?search_query=iarc+2014
Konferansın resmi internet sitesi: http://www.ar-conference.com/