28 Mart 2014 Cuma

Veganarşist tutsak Osman Evcan'dan yaşadığı sorunlara dair mektup

Merhaba Sevgili Dostlar!
Sağlıklı, özgür yaşamlar diliyorum, sevgilerimi selamlarımı iletiyorum.
14 Gün süren açlık grevim hücreden çıkartılıp yeni bir koğuş açılması sözü verilmesi ile bitmiş oldu. Şu an hücreden çıkartılmış oldum. Yeni bir koğuş açıldı ve yaşamımı bu koğuşta sürdürmekteyim.

Cezaevi idaresi 19 Şubat 2014 tarihinde Atilla isimli bir bağımsız tutsağı ön bilgilendirme ve görüşme yapmadan farklı düşünce, alışkanlık ve yaşam kültürü içinde bulunan bu bağımsız tutsağı yaşadığım koğuşa vermek istedi.Bu uygulamanın keyfi ve hukuk dışı bir uygulama olduğunu belirterek koğuşa verilmek istenen tutsağın içeri girmesini engellemiş oldum. Bir süre sonra cezaevi idaresi acil müdahale mangası ile birlikte koğuşuma geldi ve zor kullanarak beni etkisiz hale getirerek Atilla isimli bağımsız tutsağı odama koydular.
Cezaevi idaresinin bu tavrı insani nitelik taşımıyor. Sormadan, bilgilendirme ve ön görüşme yapmadan tezat görüş, fikir, kültür ve yaşam alışkanlıkları olan tutsakları zor kullanarak koğuşlara vermektedirler. Defalarca cezaevi idaresinin bu tutumunu eleştiren dilekçeler yazıp yollamış olmama rağmen cezaevi idaresi bu uygulamayı sürdürmeye devam etmiş oldu. En son 19 Şubat 2014 tarihinde Atilla isimli tutsağı zor kullanarak koğuşuma vermiş oldular.


27 Mart 2014 Perşembe

İstanbul Anarşi İnisiyatifi: Sandıklar iktidar, sokaklar özgürlük kavgasınındır

Zalim bir kraldan kurtulmanın tek yolunu, yeni krallar yaratmakta arayan çaresiz bir halkı meydana getiren insanlara çevirmeye çalışıyorlar hepimizi. Üstelik bu halk, zalimlerin saraylarını başlarına geçirebilecek ateşleri yakmayı yeniden hatırladıktan sonra. Şimdi o ateşe uzanmış sırıtıyorlar yüzümüze bakarak. Kaybedilen canlar, feda edilen gözler, özlenen evlatlar, kardeşler, sevgililer ve daha nice biçimlerde bedeller ödenerek yakılan o ateşi söndürme telaşında, yeni kral adaylarının her biri. Çünkü iktidar ateşi sevmez. Çünkü ateş ezilenlerin adaletidir.



Bu ateşin ilk kıvılcımlandığı andan itibaren o ateşe körükle giden hükümetteki iktidar da, o ateşi sahiplenirmiş gibi yapan ve sokağın adaletinden hep çekinmiş olan iktidarlar da aslında aynı amaçla yaklaştılar bu ateşe. Bu ateş “söndüğünde” her biri mutlak bir iktidarın sahibi olarak hayal ettiler kendilerini. Bizim ise baştan beri umudumuzun ve varlığımızın ateşini yükselten tek şey, o ateşin yandığı sokakta hiçbir iktidarın olmayışıydı. Hükümette ya da muhalefette, evde ya da sokakta nerede olursa olsun bir iktidar daha fazla neyden korkabilir ki? Sokakta iktidarı ortadan kaldırmaya çalışanlardan yeni iktidarlar yaratmalarını istiyorlar şimdi. Kendi elleriyle ateşlerini suya tutmalarını istiyorlar. Bütün bedenlerinin dikişlerini yırtarcasına bağırıyorlar: “Oy kullanın”. Farklı kesimlerden türlü biçimlerde dile getirilen bu cümleye sahip çıkılmasının ve peşinden yürünmesinin bir tek anlamı olabilir: Sokaktan yani geçtiğimiz Haziran’dan bu yana şahit olduğumuz şekilde; bulunmaktan en fazla mutluluk duyduğumuz yerden ve onun varlık biçiminden umudu kesmek.


24 Mart 2014 Pazartesi

Air France halkla ilişkiler ajansı basıldı, halka maymunları niçin anlatmadıkları soruldu

Hayvan özgürlüğü aktivistleri, Air France-KLM’nin Nişantaşı’ndaki reklam ajansı Mede@m’ı bugün kısa süre işgal etti. Air France-KLM, deneylere maymun taşımacılığını sürdüren son büyük firma olarak dünya çapında tepki çekiyor. Son olarak China Southern bu hafta PETA’ya gönderdiği mektupla artık maymun taşımayacağını duyurdu. Türkiye’de bu konuda çalışmalar yapan Cehenneme Giden Yol aktivistleri protesto ve boykotun işe yaradığını belirterek herkesi Air France Türkiye’yi (0212 310 1919) arayıp tepki ve şikayetleri iletmeye çağırdı.


(Video silinirse buradan da seyredebilirsiniz.)

Aktivistler bugün öğlen saatlerinde Air France-KLM reklam ajansına girdi, genel müdürün odasının penceresinden “Maymun Katili Air France-KLM” yazılı bir pankart sallandırdı ve Air France-KLM bileti şeklindeki bildirileri sokağa savurdu. Bu sırada ajanstaki birkaç çalışanla eylemciler arasında kısa süreli arbede yaşandı, eylemciler genel müdürün odasına kilitlenerek polise teslim edilmek istendi. Aynı ajansın alt katındaki çalışanlar ise, pankartı halkın görmesini engellemek için ortadan kaldırmaya çalıştı. Binanın önünde ise maymun kostümlü bir eylemci hayvanların deneyler ve taşıma esnasında yaşadıklarını canlandırırken diğer eylemciler şirketin deney endüstrisi ile bağlarını halka ifşa etti.

NEDEN AIR FRANCE – KLM?

Cehennemegidenyol.com’a göre, bu havayolu firması deney hayvanı taşımacılığında son kalan firma olduğu için hedef olarak seçildi. Kampanya, şu ana kadar Lufthansa’dan United Airlines’a kadar onlarca büyük havayolu şirketini ikna ederek vahşi hayvanların doğal ortamlarından koparılıp laboratuarlarda eziyete maruz kalmasını önledi. Asya ve Afrika’daki ormanlardan laboratuarlara getirilen maymunların beşte dördünün yakalanma ve taşınma esnasında ölmesi, bu ticaretin ‘ıskarta’sı sayılıyor.

Air France ve KLM, protestocuların çağrısına deney hayvanlarını taşımaya kanunen mecbur oldukları cevabını verse de aynı ülkelerde iş yapan firmaların çoğunun taşımayı reddetmesi bu savunmaya gölge düşürüyor. Cehenneme Giden Yol’un iddiası ise daha çarpıcı: “Air France yönetim kurulunun şimdiki ve geçmişteki bazı üyelerinin ilaç endüstrisi ile güçlü bağları var.” İlacın ticarileşmesi her zaman tartışılan konulardan biri oldu. Dünya Sağlık Örgütü’nün (WHO) 2003’te gerekli ilaç sayısının 240 olduğunu açıklaması da soru işaretlerini arttırmıştı; zira piyasada 200.000’den fazla ilaç var.

HAYVAN DENEYLERİ HAKKINDA FAZLA BİLİNMEYENLER

Köpekler ve kediler dâhil olmak üzere her yıl yüz milyondan fazla hayvan, deneylerde diriyken kesiliyor; vücutlarına zehirli kimyasallar enjekte ediliyor. Bilim dünyasının bir kısmı ‘insanlığın faydası’ gerekçesi ile deneyleri savunsa da istatistikler aksi yönde. İngiltere İçişleri Bakanlığı’nın (Home Office) yayınladığı 2011 resmi hayvan deneyi istatistiklerine göre genelde ticari firmalar tarafından sipariş edilen zehirli madde (toksikoloji) deneylerinin sayısı 399.000’i bulurken kanser için yalnızca 10.200 deney yapılmış.

2004 Amerikan Gıda ve İlaç Dairesi (FDA) raporuna göre hayvan deneylerinden geçen 10 ilaçtan 9’u insanlar için tehlikeli veya faydasızdır. Bunun en büyük sebebi, insan hastalıklarının %98’ine hayvanlarda rastlanmamasıdır.

ALTERNATİF DENEY YÖNTEMLERİ VAR MI?

Eylemciler, mikrodoz veya bilgisayar modellemesi gibi hayvan deneylerine alternatif ve işe yarayan yüzlerce metot olduğunu belirtirken, işkencelerin bilim yapan insanın bilim yapmayan diğer hayvanları sömürmeye hakkı olduğunu iddia eden insanmerkezci modern Batı zihniyeti yüzünden gerçekleştiğini söyledi.

Kaynak: Cehenneme Giden Yol

China Southern da maymun taşımayı bıraktı, Air France yalnız kaldı

Dünyanın en büyük uluslararası uçuş firmalarından China Southern Havayolları, Bunny Alliance ve PETA yetkililerine gönderdiği resmi mektupla maymun taşımacılığını bıraktığını ilan etti. Uygulama ileri bir tarihte değil hemen şimdi başlıyor! PETA kaynaklarına göre firmaya bu açıklamayı yapana kadar 100.000'den fazla telefon açıldı, eposta gönderildi.



Hayvan deneylerinden medet uman bilim insanlarının ormanlarda yaşayan maymunları laboratuarlarda kesip biçme olanakları iyiden iyiye azalmış oldu. ABD federal kayıtlarına göre China Southern Havayolları'nın 2013'te ABD'ye ulaştırdığı maymun sayısı 2500'ün üstündeydi. Hali hazırda Lufthansa'dan Amerikan Havayolları'na kadar (Air France-KLM hariç) tüm büyük havayolu şirketleri maymun taşımayı reddediyor. 


China Southern Havayolları'nın bu beyanı ile binlerce maymun kafeslerde 60 saati aşan uçak yolculukları geçirirken veya deneylerde çığlık atarken ölmekten kurtuldu. Özellikle Afrika ormanlarında yaşayan bu maymunlar kendi doğal ortamlarında kendi aileleri ile birlikte özgür yaşamanın tadına varabilecek.

Air France KLM maymun taşımacılığında dünya ölçeğinde yapayalnız kaldı, işkenceye taşımanın tek adresi konumuna düştü. Bu firmalar üzerinde baskı artmazsa, boykot çağrısı sürmezse hala bazı maymunlar ormanlardan zorba yöntemlerle koparılacak, yollarda telef olacak, sağ kalırlarsa ısıtılacak, yakılacak, kesilecek, zehirlenecek. Zulmün tüm aşamalarını yaşayıp bir de sağ çıkanlar ise bilimin "prosedürü" gereği idam edilecek.

Air France KLM'nin Türkiye ofisine (0212 310 1919) hafta içi her gün çalışma saatlerinde telefon açın, China Southern'ın da zulümden çekildiğini hatırlatarak onlardan çekilme için tarih isteyin. Protesto gösterilerine destek verin, sokaklara yazılar yazarak ve #boykotAirFranceKLM hashtag'iyle boykotu çevrenize yayın. 

Eylemlilik ve boykot gayet etkili oluyor. Air France KLM de pes ettiği an maymunları deneylere götüren tüm cehennem yolları tıkanmış olacak, bilimcilerin kanlı deneyleri hayallerde yaşayacak.

4 Mart 2014 Salı

İstanbul'da söyleşi: 1995 Anti-Nükleer Avrupa Yürüyüşü ve Gezici Mutfağı

Çarşamba akşamları Tepebaşı'ndaki Teneffüs Kafe'de kurulan ve herkesin hep birlikte ücretsiz ve etsiz (tamamen vegan) yemek yediği Bombalara Karşı Sofralar'da bu hafta Avrupa'daki ve Türkiye'deki anti-nükleer hareketin geçmişi Timir Danış tarafından anlatılacak.



Food Not Bombs'un İstanbul ayağı Bombalara Karşı Sofralar; savaşın, yoksulluğun, israfın ve doğa katliamının arkasındaki güçleri protesto etmek için her hafta yenebilir gıda atıklarını pişiriyor.

Bu hafta yemeğe ek olarak bir de deneyim paylaşımı atölyesi olacak. Timur Danış 1990’dan 2014’e yürüyüş, eylem ve mutfak deneyimlerini paylaşıyor: Brüksel'den Moskova'ya 5500 km'lik 1995 Nükleersiz Bir Dünya İçin Avrupa Uzun Yürüyüşü, Bir Gıda Kollektifi: Rampaplane, Atoma Karşı Kazan Kaynatıyoruz, Akkuyu ve Sinop’taki Anti Nükleer Kamplar, Bergama Direnişi Sofraları, Kaçkaryaya, - Patikama Dokunma, Yaşam İçin Gölbaşı Direnişi ve GeziBostanı. Paylaşımın ardından sofrada soru cevap ile sohbet sürecek.
Saat ve mekan detayları için Facebook etkinlik sayfasına bakın veya doğrudan Sofralar'a mail atın.

3 Mart 2014 Pazartesi

Rastlose Veganerinnen jetzt auf Deutsch! / Rahatsız Veganlar Almanca'ya çevrilmiş!



Rahatsız Veganlar bildirisi Dresden'deki uygarlık karşıtı veganlar tarafından  tamamen Almanca'ya çevrilmiş. Bildiri oldukça beğenilmiş ve Alman Indymedia'nın yanısıra bazı Alman anarşist/özgürlükçü gazetelerde yayınlanacakmış.

Bir arkadaşımıza ulaşan mailde şöyle satırlar yer alıyordu: "Dogmatik veganizme eleştirel yaklaşmanız oldukça cesaret verici. Sırf işin tüketim yanına değindiğinden değil, aynı zamanda vegan uygarlık diye bir şey var olamayacağı için."
Biz de yeri gelmişken bildiriyi hazırlayan İzmir'deki gruba yeniden teşekkürlerimizi sunalım.

2 Mart 2014 Pazar

Setlerde kullanılan hayvanlar ve hak ihlalleri


Hayvan hakları ihlalleri maalesef hayatın her alanında karşımıza çıkıyor. Sinema, dizi, klip ya da reklam setleri de bunlar arasında. Hayvanların eğlence sektöründe kullanılması en son "Cinayet" isimli diziyle gündeme gelmişti. Hatırlarsanız rol gereği bir köpek uyuşturucu iğne uyutulup gömülmüş ve bu durum kamuoyunda çok fazla tepki çekmişti.

Bu konuda Cumhuriyet gazetesi'nden Nermin Geyik ile bir röportaj yaptık.
"Hayvanlar şöhret olmak istiyorlar mı ?" röportajını bugün yayınlanan Cumhuriyet’ten okuyabilirsiniz. Röportajda Ali Ulvi Uyanık ile Özge Özder'in de demeçleri bulunuyor.

Röportajın gazetede yayınlanmayan bazı bölümleriyle birlikte tamamını aşağıdan okuyabilirsiniz.

Dizi setlerinden hayvanların olması ne derece doğru?


İnsan ya da hayvan fark etmiyor, setlerde yaşanan hak ihlallerine, uzun çalışma saatlerine oyuncular ve set ekipleri dayanamazken rızası olmayan hayvanların oynatılması kabul edilemez. Setlerde istenildiği gibi davranmayan hayvanlar kimi zaman ceza yöntemiyle bağlanıyor, tecrit ediliyor, kimi zaman da bir yiyecekle kandırılarak yine rızasız bir şekilde kullanılıyor… Film ve eğlence endüstrisinde yapılan hak ihlallerinin hepsini utanç verici ve etik dışı buluyorum.

Bir dizi için köpeğin uyutulması etik mi?

Bir çocuk ya da insan rol gereği uyuşturucu iğne ile bayıltılsa ne hissedersiniz ? Veterinerler, “hayvan sahipleri”,  yönetmenler, yapımcılar bunu hayvanlara yapabiliyorlar, çünkü hayvanları can değil “mal” olarak görüyorlar. Yasada bunu destekliyor. Hayvana zarar vermek, işkence etmek ya da öldürmek hala suç değil kabahat! Hayvanlar insanların malı olduğu sürece mal sahibinin çıkarları her zaman hayvanın çıkarlarından önce gelecektir. Cinayet isimli dizi de olduğu gibi…
Adam Film, köpeğin yanında bir veteriner olduğunu söylese de bunun hiçbir anlamı yok. Bunu ona yapamazlar.

Onların ihtiyaçları karşılanıyor mu?

Hayvanlar çocuklar gibidir. Onlardan ne para ekonomisini ne de insanın çıkar ilişkilerini anlamasını bekleyemezsiniz. Öncelikle bir hayvan nerede olmalıdır bunu sorgulamak gerekiyor. Doğasından kopartılmış bir  maymunun, aslanın, yunusun, papağanın setlerde ne işi var? İnsanlar doğadan kopuşunun ve sembolik kültürünün bedelini anti depresanlarla öderken, hayvanlara bunu  yaptığınızda bu tecavüzden başka bir şey değildir. Örneğin Pi'nin Yaşamı'nda kullanılan Bengal kaplanlarından biri boğulma tehlikesi geçirmiş, 'Hobbit' filminin çekimleri sırasında da 27 hayvan ölmüştü. Hobbit filminin yönetmeni çekimler sırasında hiç bir hayvanın zarar görmediğini, stres yaratabilecek sahnelerde hayvan yerine bilgisayar efektleri kullanıldığını söylese de hayvanlar  bulundukları ahır ve çiftliklerde öldüler. Yani olmaması gereken bir yerde! Oysa orada ölen bir insan olsaydı bu bir iş cinayeti olacaktı!        

Bir yere kapatılmaya, bir işte çalışmaya eğitim yoluyla uyum sağlayan 'bazı' insanlar, bütün canlıların da köleliğe rıza göstereceğini zannediyor. Seyirci olmak, hareketsiz kalmak, tepki vermemek hayatımıza o kadar işlemiş ki, bu yönde o kadar eğitilmişiz ki; canlıların katline, acılarına pembe dizi muamelesi yapıyoruz. Bütün bu sirklerden,reklamlardan, türlü türlü acılardan hastalıklı bir haz alıyoruz. Kendi kökünden kopmuşluğumuzu, aidiyetsizliğimizi hayvanlarda da görmek istiyoruz.

“Sanat” ve “insanlık adına” bir hayvana istediğinizi yapabilir misiniz?


Bir film festivalinde çalışırken, filmi için onlarca geyik öldüren Amerikalı bir 
yönetmenle tanışmıştım. Film, bir grup kentli gencin omandaki köy evinde yaşadığı deneyimlere gönderme yapıyordu. Gerçekçi olmak için de oyuncular geyikleri silahla vuruyordu! Yönetmen, çekimler sırasında kaç geyik katledildi söylemedi ama ABD’deki setlerin sıkı kontrol edildiğini bu yüzden de ceza aldığını söylemişti. Enteresan olansa kendisinin de avlanmaya karşı olması(?) ve amacının insanın yaptığı katliamları göstermek olduğunu söylemesiydi. 

Sanat ve insanlık için!
Bir yönetmen size, hayvanların çektiği zulümleri anlatmak için gerçekçi sahneler kullandığını söylüyorsa, bilin ki karşınızda iki yüzlü bir insan var! Bu katliamın onanmasından başka bir şey değildir.  Nasıl bir savaş sahnesinin gerçekçi olması için insan öldürülmüyorsa, hayvanlara da bunu yapamazlar. Bu durum yaşanan acıların tekrar tekrar yaşanması demektir.

90'ların fenomeni Çarli’ye ne oldu ? 

Türkiye de bir dönem fenomen olan Çarli'yi hatırlayacaksınız. Şu anda kaç kişi onun başına gelenleri biliyor ? Çarli gibi yüzlerce maymun, şempanze yıllarca dizilerde, tiyatrolarda, reklamlarda oynatıldı ama sonları pek bilinmiyor. Çarli’yi yurtdışından getiren yapımcı şirket en sonunda üzerinden çok para kazandığını itiraf ederek onu İngiltere'deki bir rehabilitasyon merkezine "ücretsiz" verdiklerini açıklamıştı. Adı rehabilitasyon olsa da setlerde fazla insanlaşan hayvanlar orada tekrardan maymun olduklarını hatırlatacak şekilde eğitiliyorlar.Gerçekteyse üzerlerinde yaratılan tahribattan kurtulmaya çalışarak, mahvolmuşluğunu yaşamaya bırakılıyorlardı.

Ölümle biten bir tükenmişlik hikayesi: Flipper

Bugün gösteri havuzlarının kapatılması ve yaşanan katliamları duyurmak için dünyanın her yerinden binlerce eylemci zulmü görüntülüyor. Ancak bu gösteri havuzlarının ardında yine 
bir dizi kurbanı olduğunu çok az kişi biliyor: Flipper!
Flipper’ı oynayan yunus, set ortamına daha fazla dayanamayarak bakıcısının kollarında intihar etmişti. Bakıcısı Ric O’Barry ona yaptığı korkunçluğun farkına vardığında çok geçti. Suçluluk ve vicdan azabı hayatını bu  katliamı deşifre etmesine neden oldu ve ardından The Cove/Koy adlı belgeseli çekti. Belgeselde yunusların nasıl avlanıldığını ve havuzlardaki korkunç yaşamı anlatıyordu. Bu durum dizi, sinema,  reklam gibi setlerin nelere yol açtığınının en önemli kanıtlarından birisi.

Özetle setlerde oynatılan cins, yabani ya da tropik hayvanlar pet shop endüstrisini desteklediği gibi yunus gösteri havuzları gibi korkunç sektörlerin doğmasına da sebep olabiliyor.

Türkiye sinemasında sanat adına yaşananlar


Eğer Tarık Akan ‘Anne Başımda Bit Var'' kitabında ‘‘Yol'' filminin çekimleri sırasında bir atın kurşunlanarak öldürüldüğünü yazmasaydı, bugün hala bunu bilemeyecektik. Bunun gibi gün yüzüne çıkmayı bekleyen bir sürü örnek olduğunu düşünüyoruz. Örneğin yakın bir zamanda Reha Erdem'in son filmi "Şarkı Söyleyen Kadınlar" filminde atlar kullanıldı. Filmin yapımcısı, adada yapılan çekimler sırasında bir atın tesadüfen öldüğünü ve kendilerine haber verildiği için kullandıklarını söyledi. Diğer kullanılan beyaz at ise veteriner tarafından uyuşturulmuş. Kan izleri ise sanırım bilgisayar efektiyle oluşturulmuş.

Reha Erdem neredeyse bütün filmlerinde hayvan kullanıyor. Örneğin Kaç Para Kaç filminde de yavru bir köpeğin uyuşturucu iğne uyutulduğunu görüyoruz.  Sanat adına bir hayvan daha ölebilirdi. Bir hayvanı tıbbi zorunluluklar dışında uyuşturmak ne etik ne de yasal değil. Ölü bir atı kullanmaksa ahlaki değil. Bütün hayvanlar için bu geçerli ancak adadaki atların zulümle geçen ömürlerini düşünürsek, ölümlerine bile rahat verilmemesi... İnsana yüklenen "insani"(?) değerlerle çelişiyor.

Setlerde kullanılan hayvanlar için izleme komisyonu

Uzun zamandır setlerde kullanılan hayvanlarla ilgili bir izleme komisyonu oluşturmak istiyorduk. İzleme komisyonunun en önemli amacı bir gözetmen eşliğinde setlerdeki hak ihlallerini engellemek, hayvanların yeme, içme ve çalışma saatlerini kontrol etmek. Haçiko derneğinin bu konuda yapımcı şirketlerle iletişime geçtiğini biliyoruz. Ancak son karar yapımcıların vicdanına ve etik duruşlarına kalmış. Bu konuda kamuoyu oluşturulması ve protokolün imzalanması için yapımcılara baskı unsuru oluşturulması çok önemli. 












Burcu Çelik


1 Mart 2014 Cumartesi

2 Mart'ta Kadıköy'deyiz!

Hayvan sömürüsünün insanmerkezci uygarlıklarla katlandığını anlatmak, hayvan deneyinin cinayet olduğunu bir kez daha haykırmak ve Air France KLM boykotunu yaygınlaştırmak için Yeryüzüne Özgürlük olarak biz de 2 Mart Kadıköy Mitingi'de olacağız. Bizimle yürümek isteyen herkesi Hayvan Deneyleri: Çünkü Siz Buna Değersiniz (!) pankartına bekleriz.

Yer: Kadıköy İskele
Tarih/Saat: 2 Mart 2014, 14:00

Bizimle iletişim: 05385860138
Eylemin web sitesi: http://ikimart.blogspot.com.tr/