31 Aralık 2014 Çarşamba

Leopar katli davasından çıkan beraat kararı temyize gidiyor

Diyarbakır'da öldürülen leopar hakkında, Kara Avcılığı Kanunu'na muhalefet gerekçesi ile açılan ve Diyarbakır Çınar Asliye Ceza Mahkemesi'nde bugün görülen davanın dördüncü celsesinde sanıklar Kasım Kaplan ve Mahmut Kaplan hakkında beraat kararı verildi. Davanın müştekisi Burak Özgüner kararı temyiz edeceklerini açıkladı.


Duruşmada son sözleri sorulan sanıklardan Mahmut Kaplan, önceki savunmasını tekrar ederek “Kendimi korumak isterken bu olay gerçekleşti. Suçsuzum, beraatimi istiyorum”dedi.

SANIKLARIN BERAATİNE KARAR VERİLDİ

Davanın bugünkü dördüncü celsesinde kararını açıklayan Çınar Asliye Ceza Mahkemesi, sanıkların bilerek neden olmadıkları ve başka suretle korunma olanağı bulunmayan ağır ve muhakkak bir tehlikeden kurtulmak amacıyla eylemi gerçekleştirdiklerini belirtti. Leoparın saldırısının TCK’nin 25/2 maddesi uyarınca ceza sorumluluğunu ortadan kaldıran nedenlerden olduğunun göz önüne alındığını belirten mahkeme, sanıklara ceza verilmesine yer olmadığına karar verdi.

MÜŞTEKİ Burak Özgüner: Kararı temyiz edeceğiz

Mahkemenin beraat kararına tepki gösteren, davanın müştekisi ve müdahili, Yeryüzüne Özgürlük Derneği'nden Burak Özgüner "Kararı temyiz edeceğiz. Türkiye'de hayvan haklarının durumu ortada. Nesli tükenen bir hayvan katlediliyor. Tüm deliller sanıklar aleyhinde iken yine beraat kararı veriliyor. En azından bir ceza verilebilirdi ve ertelenebilirdi, bu da sanıkları kontrol altında tutabilirdi" diyerek beraat kararına tepki gösterdi.

"Beraat kararları hayvan katillerini, işkencecilerini teşvik ediyor"

Davanın müştekisi Özgüner, "Dün de köpek tecavüzü davasından benzer bir sonuç çıkmıştı. Köpek tecavüzcüsünü beraat ettiren mahkeme, adeta tecavüzcüyü yüreklendirdi, sırtını sıvazladı. Bugünkü leopar katli davasında da yine beraat kararı çıktı. Sanık ifadelerinde ciddi çelişkiler vardı, deliller sanıkların aleyhindeydi, keşif sırasında da sanıklar aleyhinde ciddi hususlar ortaya çıkmıştı. Tüm bunlara rağmen sanıklar hakkında beraat kararı verilmesi, hayvanları katleden, onlara işkence yapan kişileri teşvik ediyor. Mahkemenin bu kararını kınıyoruz" açıklamasında bulundu.


Leopar katilleri 325 TL idarî para cezası ile kurtuldu

Davanın müştekisi Yeryüzüne Özgürlük Derneği’nden Burak Özgüner “Dava sonuçlandı ancak karar, bizler için hiçbir şekilde tatmin edici değil. İdarî soruşturma da tam anlamı ile yürütülmemişti. En azından Orman ve Su İşleri Bakanlığı tarafından sanıklardan tazminat bedeli alınmalıydı. Davada da tüm somut deliller, uzman görüşleri leoparın katledildiği yönündeydi. Zaten sanıkların atışa hazır durumda taşıdıkları tüfek ve mevzuata aykırı olarak bulundurdukları fişekler de ortada bir kötü niyet olduğunu gösteriyordu. 90 kiloluk, sivri ve keskin diş ve pençeleri olan yabani bir hayvanın saldırısından birkaç ufak sıyrık ile kurtulmak imkânsız. Bir canlının canını almak, nesli tükenen bir hayvanı katletmek 325 TL’lik idari para cezası ile geçiştirilemez. Üç kuruşluk idari yaptırımlarla ve öldürülen hayvanların içini doldurup şehir şehir hayvan cesetlerini teşhir ederek yaban hayatı korunamaz. Hayvan katliamlarına hiçbir yaptırım uygulanmazken, mahkemeler beraat kararı verirken ya da göstermelik uygulamalarla hayvan haklarından bahsedilemez.” diye konuştu.

30 Aralık 2014 Salı

Köpek Tecavüzü Davasında Beraat!

Bir köpeğe tecavüz etmesinin ardından hakkında “hayasızca hareketlerde bulunma”, “haksız yere sahipli bir hayvanı öldürme, işe yaramayacak hale getirme, değerini düşürme” suçlarından dava açılan Hamdi Yalçın adlı sanığın yargılanmasına bugün devam edildi.



Davayı feministler, çeşitli barolar, hayvan hakları ve özgürlüğü savunucuları ve İstanbul Milletvekili Melda Onur ve Mahmut Tanal izledi. Davada sanık müdafii ile davada müdahil ve gözlemci olarak bulunan avukatlar arasında tartışma yaşandı. İstanbul 63. Asliye Ceza Mahkemesi, duruşma sonunda, tutuksuz olarak yargılanan sanık Hamdi Yalçın duruşmaya katılmazken, hakkında beraat kararı verdi.

Duruşmayı çok sayıda avukat ve aktivist izledi, mahkeme salonu doldu taştı. Duruşma çıkışında sanık müdafii, duruşmada gözlemci ve müdahil olarak bulunan avukat ve aktivistlere tehditler savurarak hakaretlerde bulunarak duruşma salonu önünden uzaklaştı.

Duruşma sonrasında basın açıklaması yapan feministler, barolar, hayvan hakları ve özgürlüğü savunucuları, sanık H.Y. hakkında bir canlıya cinsel şiddet uygulamak, beden dokunulmazlığını ihlâl suçlarından değil de farklı suçlardan dava açılmasını ve sanığa verilen beraat kararını eleştirerek Türk Ceza Mevzuatı’nda bir hayvana tecavüz etmek ya da işkence etmek nedeni ile hâlâ bir yasal düzenlemenin olmadığına dikkat çekerek “Sokakta yaşayan bir hayvanın uğradığı cinsel istismar ve şiddetin yasalarca karşılığı sadece birkaç yüz Türk Lirası’dır. T.C. ulusal mevzuatı maalesef, bizler gibi yaşam hakkı ve beden bütünlüğü olan canlılara hâlâ sadece birer mal muamelesi yapmaya devam etmektedir” açıklamasında bulundu. Ortak yapılan basın açıklamasına Cinsel Şiddetle Mücadele Derneği, Derin Ekoloji Derneği, Gaziantep Barosu Hayvan Hakları Komisyonu, Gaziantep Doğa ve Hayvan Dostları Derneği, Hayvan Hakları İzleme Komitesi (HAKİM), Hayvan Haklarını Koruma ve Geliştirme Derneği (HAGİD), Hayvanlara Adalet Platformu (HAD), İstanbul Barosu Hayvan Hakları Komisyonu, Vegan Feministler, Yeryüzüne Özgürlük Derneği ve Yunuslara Özgürlük Platformu imzacı olurken bağımsız olarak hayvan hakları ve özgürlüğü savunucuları da katıldı.

Ortak basın açıklamasını okuyan Cinsel Şiddetle Mücadele Derneği’nden Özge Özgüner, açıklamaya “Mahkemenin beraat kararı, erkek egemen, tecavüzü meşru kılan devlet politikalarının hukuka yansımasıdır. Bizlere göre bir canlıya yapılan işkence, cinsel istismar, tecavüz ve beden dokunulmazlığı gibi birçok hakkın acımasızca gasbı, dolayısıyla psikolojik, sosyolojik ve daha birçok açıdan üzerinde durulması gereken bir utanç olayıdır. Söz konusu olan canlının insan olmaması, sanığın uyguladığı haksız fiilin tecavüz olduğu gerçeğini değiştirmemektedir. Türkiye’de tecavüz edilen hayvanlar arasında ineklerin, koyunların, tavukların, ördeklerin, atların olduğu da toplumun tüm kesimlerince bilinen ancak hasır altı edilen bir gerçekliktir ve tecavüzcüyü değil de tecavüze uğrayanı teşhir ve hedef gösteren bir anlayış ısrarla devam ettirilmektedir” diye devam etti.

TBMM Genel Kurulu gündeminde bulunan Hayvanları Koruma Kanunu’nun değişikliğine dair kanun teklifine de eleştiren aktivistler, “Kanun tasarısı, ilgili ihtisas komisyonunda görüşülürken hayvan tecavüzcülerinin hayvan edinmesini men etmek üzere komisyona verilen madde önergesi, ilgili bakanlıkların temsilcileri ve milletvekillerince reddedilmiştir. Önergenin reddedilmesi, bürokrasinin ve yasama organı olan parlamentonun erkek egemen tavrını bir kez daha kanıtlamıştır” açıklamasında bulundu.

Müşteki vekili Av. Babayiğit: Sanığın tecavüz görüntülerini tüm Türkiye görmüşken mahkeme görmedi

Davada müşteki olarak yer alan Gazi Güven’in avukatı, İstanbul Barosu Hayvan Hakları Komisyonu Üyesi Av. Yasemin Babayiğit de dava ile ilgili beraat kararını temyize göndereceklerini ifade ederek mahkemenin beraat kararını eleştirdi. Av. Babayiğit, “Mahkemenin vermiş olduğu beraat kararının hiçbir hukukî dayanağı yoktur. Sanığın, kamera görüntülerine yansıyan tecavüz fiilini tüm Türkiye görmüşken mahkeme bunu görmemiştir” değerlendirmesinde bulundu.

Müdahillik talepleri reddedildi

Davaya katılma talebinde bulunan Ankara Barosu, Cinsel Şiddetle Mücadele Derneği, Yeryüzüne Özgürlük Derneği ve Eskişehir Barosu avukatlarından ve Hayvanlara Adalet Platformu'na mensup hukukçulardan Av. Mustafa Çakı’nın müdahillik talepleri mahkemece, suçtan doğrudan zarar görmedikleri gerekçesi ile reddedildi. Katılma talebinde bulunan baro ve kuruluşlar, mahkemenin bu kararını temyiz edeceklerini açıkladı.

Hayvana tecavüz ile insana tecavüz arasında hiçbir fark yoktur

Davaya konu olan olayın, özneleri farklı olmakla birlikte diğer davalarla benzerlik gösterdiğini ifade eden aktivistler “Bunun yakın örnekleri, Pozantı Çocuk Cezaevi’nde yaşanan çocuk tecavüzlerinde, 26 kişiye para karşılığı satılan 13 yaşındaki N.Ç. davasında, aralarında polis müdürünün de bulunduğu 34 kişinin tecavüzüne uğrayan Sakarya’daki 14 yaşındaki Ö.C. davasında, Gölcük’te 29 kişinin tecavüzüne uğrayan 13 yaşındaki Ö.Y. davasında, işitme ve konuşma engelli bir kadına tecavüz sırasında sesini çıkartmadığı için ‘rızası var’ kararı ile sanıkların beraat ve ceza indirimi aldıkları, duruşma kararlarınca sabittir. Hayvanlarla ilgili bir örnek verecek olursak, geçen sene Bursa’da tecavüze uğrayan bir ördek, “sahibi” diye tanıtılan bir adam tarafından kesilerek tüm sorunlar, erkek zihniyeti nezdinde bertaraf edilmiştir” açıklamasında bulundu.

“Tecavüze uğrayan bireyin kadın, hayvan ya da eşcinsel olmasının, tecavüzün arkasında yatan sebepler ve tecavüzü meşrulaştıran düşünceler nazarında hiçbir önemi ve farkı yoktur” diye açıklamaya devam eden aktivistler, “Bu tecavüz davası vesilesi ile cinsel-leştirilmiş şiddete maruz bırakılanların sesini boğmaya çalışan bu adalet sistemi ve bu erkek egemen sisteme boyun eğmemekte kararlı olduğumuzu bir kez daha belirtmek istiyoruz.İkiyüzlü, türcü, erkek adalet değil, gerçek adalet istiyoruz” diyerek açıklamasına son verdi.

Kaynak: goodmorningturkey.com

Ortak basın açıklamasının tam metni:

30.12.2014, SALI
BASINA VE KAMUOYUNA,

17 Ağustos 2014 günü saat 02:00 sularında H.Y. isimli şahsın, İstanbul Kağıthane, Hamidiye Caddesi’ndeki bir apartmanın önünde zorla tuttuğu Mülayim isimli köpeğe dakikalarca tecavüz ettiğini gösteren güvenlik kamerası kayıtları kamuoyuna yansımıştır.

Biraz önce hep birlikte izlediğimiz davadaki suç, Türk Ceza Mevzuatı’nca her ne kadar “hayasızca hareketlerde bulunma”, “haksız yere sahipli bir hayvanı öldürme, işe yaramayacak hale getirme, değerini düşürme” olarak tanımlansa da, bizlere göre bir canlıya yapılan işkence, cinsel istismar, tecavüz ve beden dokunulmazlığı gibi birçok hakkın acımasızca gasbı, dolayısıyla psikolojik, sosyolojik ve daha birçok açıdan üzerinde durulması gereken bir utanç olayıdır. Söz konusu olan canlının insan olmaması, sanığın uyguladığı haksız fiilin tecavüz olduğu gerçeğini değiştirmemektedir. Türkiye'de tecavüz edilen hayvanlar arasında ineklerin, koyunların, tavukların, ördeklerin, atların olduğu da toplumun tüm kesimlerince bilinen ancak hasır altı edilen bir gerçekliktir. Sokakta yaşayan bir hayvanın uğradığı cinsel istismar ve şiddetin yasalarca karşılığı sadece birkaç yüz Türk Lirası’dır. T.C. ulusal mevzuatı maalesef, bizler gibi yaşam hakkı ve beden bütünlüğü olan canlılara hâlâ sadece birer mal muamelesi yapmaya devam etmektedir.

Tecavüzcüler sapık insanlar değildir! Cinsel şiddeti, kendine hak gören, kendi zevki için ve/veya başka bir canlı üzerinde tahakküm kurmak ve/veya cezalandırmak için sistematik olarak kullanan insanlardır. Evet insandır onlar! Davaya konu olan suç bireysel bir hastalık değil, toplum tarafından kabul görmüş cinselleştirilmiş şiddettir! Cinsellik sadece bir kılıftır, amaç erkekliğini kanıtlamak, iktidarını sağlama almaktır.

Toplumun her kesiminde kendini gösteren cinsel şiddet, bir iktidar kurma aracı olarak devlet politikaları tarafından beslenmekte, erkekler tecavüze teşvik edilmektedir. Şu anda TBMM Genel Kurulu gündeminde olan Hayvanları Koruma Kanunu tasarısı, ilgili ihtisas komisyonunda görüşülürken hayvan tecavüzcülerinin hayvan edinmesini men etmek üzere komisyona verilen madde önergesi, ilgili bakanlıkların temsilcileri ve milletvekillerince reddedilmiştir. Önergenin reddedilmesi, bürokrasinin ve yasama organı olan parlamentonun erkek egemen tavrını bir kez daha kanıtlamıştır.

Bunun yakın örnekleri Pozantı Çocuk Cezaevi’nde yaşanan çocuk tecavüzlerinde, 26 kişiye para karşılığı satılan 13 yaşındaki N.Ç. davasında, aralarında polis müdürünün de bulunduğu 34 kişinin tecavüzüne uğrayan Sakarya’daki 14 yaşındaki Ö.C. davasında, Gölcük’te 29 kişinin tecavüzüne uğrayan 13 yaşındaki Ö.Y. davasında, işitme ve konuşma engelli bir kadına tecavüz sırasında sesini çıkartmadığı için “rızası var” kararı ile sanıkların beraat ve ceza indirimi aldıkları, duruşma kararlarınca sabittir. Hayvanlarla ilgili bir örnek verecek olursak, geçen sene Bursa’da tecavüze uğrayan bir ördek, “sahibi” diye tanıtılan bir adam tarafından kesilerek tüm sorunlar, erkek zihniyeti nezdinde bertaraf edilmiştir.

- Tecavüze uğrayan bireyin kadın, hayvan ya da eşcinsel olmasının, tecavüzün arkasında yatan sebepler ve tecavüzü meşrulaştıran düşünceler nazarında hiçbir önemi ve farkı yoktur. Tüm hak ihlâllerinde, cinsel şiddet ve tecavüzde yaşanılan acı, travma, korku gibi tarifsiz duygular her zaman ve her koşulda aynıdır.

- Şiddet toplumun her alanında organize bir şekilde karşımıza çıkmaktadır. Salt kadınlık durumundan, yolda yürürken tacize uğrayan kadının yaşadığı şiddet; trans, eşcinsel, travesti bireylere yöneltilen nefret içerikli şiddet; sermaye grupları tarafından saatlerce çalıştırılarak hayatı sömürülen işçilerin yaşadığı şiddet; deney laboratuvarlarında kozmetik ürünlerin-ilaçların geliştirilmesi için deney tavşanlarının, farelerin, maymunların yaşadığı şiddet, mezbahalarda, yumurta çiftliklerinde, hayvanlı sirklerde, hayvanat bahçelerinde, yunus parklarında, süt çiftliklerinde, kürk ve deri endüstrisinde yaşanan, yaşatılan şiddet, insan menfaati, eğlencesi, damak zevki, tüketim alışkanlıkları için sömürülen, metalaştırılan hayvanların yaşadığı şiddet; toprağı zehirleyen şiddet, derelerin önünü kesen, ağaçların boynunu vuran şiddet; ötekileştirilen, tecavüze uğrayan, varoluşu yok sayılan her canlının, doğanın yaşadığı şiddet, bugün yalnızca erkeklerin değil, hepimizin toplumsal ilişki biçimleri olarak da karşımıza çıkmaktadır.

- Toplumun bir yansıması olan medyanın da erkek egemen, ayrımcı habercilik anlayışını bir an önce terk etmesini ve türcü, cinsiyetçi, homofobik/transfobik dilini değiştirmesi gerektiğini düşünüyoruz.

Doğadaki tüm canlılar üzerindeki egemenliğe karşı özgürleşmeyi ve özgürleştirmeyi savunuyoruz. Canlılara yönelik her türlü zulmü reddediyoruz. Hiçbir canlının bir diğerinin bedeni üzerinde iktidar sahibi olmadığını, insanlar tarafından hayvanlara saygı gösterilmesinin bir insanın diğer bir insana gösterdiği saygıdan ayrı tutulamayacağını söylüyoruz.

Bu tecavüz davası vesilesi ile cinsel-leştirilmiş şiddete maruz bırakılanların sesini boğmaya çalışan bu adalet sistemi ve bu erkek egemen sisteme boyun eğmemekte kararlı olduğumuzu bir kez daha belirtmek istiyoruz.

İKİYÜZLÜ, TÜRCÜ, ERKEK ADALET DEĞİL, GERÇEK ADALET İSTİYORUZ!

İmzacılar:

Bağımsız Hayvan Hakları/Özgürlüğü Savunucuları
Cinsel Şiddetle Mücadele Derneği
Derin Ekoloji Derneği
Gaziantep Barosu Hayvan Hakları Komisyonu
Gaziantep Doğa ve Hayvan Dostları Derneği
Hayvan Hakları İzleme Komitesi (HAKİM)
Hayvan Haklarını Koruma ve Geliştirme Derneği (HAGİD)
Hayvanlara Adalet Platformu (HAD)
İstanbul Barosu Hayvan Hakları Komisyonu
Vegan Feministler
Yeryüzüne Özgürlük Derneği
Yunuslara Özgürlük Platformu

29 Aralık 2014 Pazartesi

Tecavüz davasına ve basın açıklamasına katılım çağrısı (YARIN)

YARIN, 30 ARALIK 2014 SALI, SAAT: 08:30
İSTANBUL ADLİYESİ (ÇAĞLAYAN) 63. ASLİYE CEZA MAHKEMESİ  
(5. KAT D2 BLOK)


Erkek egemen zihniyet, kadınlarda rıza aramadığı gibi, hayvanları da kendine mal ediyor, işkence ediyor, tecavüz ediyor, öldürüyor!

Sessiz kalmayalım! Tecavüze uğrayan köpeğin davasına hep birlikte katılalım.

Bedenine defalarca tecavüz edilen sokak köpeği MÜLAYİM'in duruşması, YARIN 30 ARALIK 2014, Salı günü İstanbul Adliyesi (Çağlayan) 63. Asliye Ceza Mahkemesi’nde görülecek. İnsanmerkezci, türcü ve erkek egemen sisteme karşı mücadele eden aktivistler olarak, saat 08:30'dan itibaren adliyede olacağız.

Hayvana şiddet uygulayan, işkence ve tecavüz eden birçok kişi, suçu ispatlansa bile elini kolunu sallayarak aramızda dolaşmaya devam ediyor.

Cinsel Şiddetle Mücadele Derneği, Derin Ekoloji Derneği, Gaziantep Barosu Hayvan Hakları Komisyonu, Gaziantep Doğa ve Hayvan Dostları Derneği, Hayvan Hakları İzleme Komitesi (HAKİM), Hayvan Haklarını Koruma ve Geliştirme Derneği (HAGİD), Hayvanlara Adalet Platformu (HAD), İstanbul Barosu Hayvan Hakları Komisyonu, Yeryüzüne Özgürlük Derneği ve bağımsız hayvan hakları ve özgürlüğü savunucuları olarak davaya katılma talebinde bulunacağız. Duruşma sonrasında iki yüzlü adalet anlayışını teşhir etmek ve erkek egemen, türcü zihniyeti bir kez daha lanetlemek için adliye önünde ortak bir basın açıklaması yapacağız.

Tüm basın mensuplarını ve haklara duyarlı tüm kesimleri basın açıklamasına katılmaya ve duruşmayı izlemeye, dayanışmaya çağırıyoruz.



YERYÜZÜNE ÖZGÜRLÜK DERNEĞİ

25 Kasım 2014 Salı

Sömürüsüz, ilaçsız yaşam için bir adım daha: Vegan beslenme tablosu!

Yeryüzüne Özgürlük Derneği olarak 1-30 Kasım Dünya Vegan Ayı etkinlikleri kapsamında protein, vitamin ve minerallerin hangi bitkisel gıdalarda bulunduğunu gösteren resimli bir tablo yayınlıyoruz. Hayvan sömürüsüne direnen herkese selamlar!


Vegan beslenme tablosunu ücretsiz indirin: https://bit.ly/2Ge7pHc

Vegan beslenme tablosu Türkçe’de bir ilk! Dünyadaki benzer tablolardan esinlenmekle birlikle Türkiye'de kolay ve ucuza bulunan yiyeceklere öncelik verdik. Amacımız, Türkiye’de hayvan sömürüsünün farkına varıp vegan yaşamak isteyenleri desteklemek. Hangi besinin günlük ne kadar lazım olduğu ve bunların hangi yiyecekte ne kadar bulunduğunu üşenmedik şurdan bakıp tek tek yazdık. Ayrıca vitamin ve minerallerin vücutta depolanabilirliğini ve emilimini arttıran/azaltan faktörleri de not ettik. Tablodaki bilgiler, sadece veganlara değil baharatların, kuruyemişlerin ve otların mucizesinden faydalanmak isteyen veya gut hastalığına, kolesterole, kalp-damar hastalıklarına, obeziteye vs çare arayan herkese hitap ediyor.

Birkaç örnek ister misiniz? Mesela günde 50 gram kabak çekirdeği yemek, magnezyum ve çinko ihtiyacımızın yarısından fazlasını, lif ve protein ihtiyacımızın üçte birini karşılıyor. Gün boyunca yemeklerimize serpiştireceğimiz 10 gram nane, demir ihtiyacımızın yarısını, omega-3 ihtiyacımızın çeyreğini ve kalsiyum ihtiyacımızın beşte birini karşılıyor. Tabloda D vitamini sıkıntısını aşmak için mantarları güneşte kuruttuktan sonra yemek gerektiği gibi ilginç bilgiler de var.

Kendimize iyi bakmayı öğrenirsek sağlımızı kâra indirgeyen ve hayvan deneyleriyle ilerleyen ilaç endüstrisine muhtaç kalmayız. Kendimize bakmak, hayvan özgürlüğü mücadelesinin bir parçası; çünkü biz de birer hayvanız. Unutmayın, ilaç endüstrisi, enerji ve silah endüstrisi ile beraber dünyanın en büyük (dolayısıyla en kanlı) üç sektöründen birisi.


Herkesi hiçbir canlının eti için öldürülmediği ve sütü için tecavüze uğramadığı bir dünya adına vegan olmaya çağırıyoruz. Sadece insan olmayan hayvanların değil insan olanların ve doğanın da sömürüsü üzerinden varlığını sürdüren ve bizleri “tüketici”ye indirgeyen kapitalist endüstriye karşı friganlık ve kendin-yap kültürünü teşvik ediyoruz.


Kafessiz, zincirsiz ve patronsuz bir dünya! Rızasız tüm ilişkilere karşı yeryüzüne özgürlük!




The first Turkish vegan nutrition chart is here! It is published by Freedom to Earth. Download / print for free: https://bit.ly/2Ge7pHc

(Delivery points listed below, as of May 2020) Tablonun 81x29 cm boyutunda  renkli kuşe kağıda basılı güncellenmiş 2019 versiyonunu aşağıda adresini verdiğimiz noktalardan edinebilirsiniz:


-Mahatma Cafe: Macit Erbudak Sokak, 50/A, Yeldeğirmeni, Kadıköy, İstanbul
-Vegan Dükkan: Soğancı Sokak, 8, Cihangir, Beyoğlu, İstanbul
-Vegisso Ev Kafe: Bozkurt Caddesi, 23/1, Kurtuluş, Şişli, İstanbul
-Tyke Kafe: 1460. Sokak, 28/1, Alsancak, Konak, İzmir
-Yaşam Vegan Cafe: 1484. Sokak, 9/A, Alsancak, Konak, İzmir
-Veganka: Tunus Caddesi, 49/2, Çankaya, Ankara

*Ayrıca düzensiz aralıklarla Queer-A ve Haymatlos Sahaf stantlarından edinebilirsiniz.


Not: Bu çalışmayla ilgili eleştiri ve önerilerinizi veganbeslenmetablosu@riseup.net adresine yazabilirsiniz. Resmi Instagram hesabı: https://www.instagram.com/vegantablo

(Güncel: Mayıs 2020)






14 Kasım 2014 Cuma

Bu Cumartesi Kadikoy`deyiz, bekleriz!

Yeryuzune Ozgurluk aktivistleri olarak bu Cumartesi Kadikoy`de Aka-Der`in duzenledigi Ekoloji Dersligi etkinliginde insanmerkezcilik ve turculuk karsiti mucadeleyi tartisiyoruz; ardindan hayvan ozgurlugu aktivistlerinin bulusacagi musterek bir toplantiya katiliyoruz. Sizleri de bekleriz.



15 Kasim Cumartesi 14:30`da Aka-der Kadikoy subesinde Yeryuzune Ozgurluk`ten Guray Tezcan insanmerkezcilige karsi hayvan ozgurlugu sunumu yapacak. Sunumun ardindan soru-cevaplarla soylesiye gecilecek. Ayni gun 16:00`da ise farkli hayvan ozgurlugu gruplarindan aktivistlerin bir araya gelecegi bir toplantiya katiliyoruz. Toplanti Moda`da, detaylari soylesiye gelerek ogrenebilirsiniz.

Kadikoy Aka-Der`deki etkinligin Facebook sayfasindan ayrintilari ogrenebilir ve arkadaslarinizi etkinlige davet edebilirsiniz.

9 Kasım 2014 Pazar

Tuzla’da inşa edilen yeni yunus parkını protesto ediyoruz!

İstanbul Büyükşehir Belediyesi (İBB) desteği ve Tuzla Belediye Başkanı Şadi Yazıcı’nın öncülüğünde yürütülen, Mart 2015’te açılması planlanan 250 milyon dolarlık Tuzla Marina ve AVM projesi kapsamında bir de yunus gösteri merkezi yapılıyor. Yunuslara Özgürlük Platformu, inşası süren yunus parkı ile ilgili olarak bir protesto açıklaması yayınladı.


Yunus parklarına yönelik gittikçe artan kamuoyu tepkisi nedeniyle birkaç yıldır gizlilik içinde yürütüldüğünü anladığımız bu yunus parkı, Tuzla Belediyesi’nin web sitesindeki ilgili sayfada ve bugüne kadar çıkan haberlerde “eğlence ve su parkı” ve “gösteri alanı” olarak geçiyor. Ancak, sitede ve YouTube’da yer alan tanıtım videosunu izleyenler, animasyonun üçüncü dakikasından itibaren bu projede bir de yunus gösteri merkezinin yer aldığını görebiliyor!

Geçtiğimiz yıl yolsuzluk skandalıyla anılan TOKİ Eski Başkanı / Çevre ve Şehircilik Eski Bakanı Erdoğan Bayraktar’ın ve çocuklarının yönetiminde olan Bayraktar İnşaat tarafından yürütüldüğü belirtilen Via Properties imzalı bu projenin duyurusunu ise, 2013’te İBB Başkanı Kadir Topbaş yapıyor. Yani, yap-işlet-devret modeliyle Ruslara kiralanan İstanbul’daki bir yunus parkının İBB olarak “sahibi”… Ya da işkence gördüklerini bizzat kabul ettiği bu tesislerdeki tutsak deniz memelilerine ve İstanbul sokaklarında, barınaklarında katledilen binlerce sokak hayvanına rağmen, protestolar arasında kendisine “En İyi Başkan” ödülü verilen bir “iş adamı”…

* Yerel sivil toplum kuruluşlarının girişimi ve binlerce duyarlı kişinin tepkisiyle Fethiye ve Kaş’taki iki yunus parkının kapanmasını sağlamışken,
* İzmir Ticaret Odası’nın Tarihi Mendirek Projesi’nde yer alması planlanan yunus parkını kitlesel tepkiler sonucu engellemişken,
* Türkiye’de ve dünyada yunus parklarına destek veren şirket ve markaların sayısı hızla azalırken,
* Bodrum’daki yunus parkı üç yıllık mücadele sonunda kapanmak üzereyken,
* Bunca yıllık çaba sonunda yeni yunus parklarının açılmaması ve mevcutların kapatılması yönündeki maddenin Ekim ayında TBMM Genel Kurulu’nda 5199 kapsamında yasalaşması beklenirken,

İstanbul’da üçüncü bir deniz hapishanesinin açılmasına, onlarca deniz memelisinin tutsak edilmesine ve gösteriler, eğitimler sırasında işkence görmesine izin vermeyeceğiz!

Lütfen bu işkence merkezinin açılmaması ve projeden çıkarılması için siz de sesinizi yükseltin! Yasal hakkınız olan aşağıdaki bilgi edinme yazısını, tarih, isim-soyad ve T.C. kimlik numarası bilgilerinizle birlikte ilgili kurumlara gönderin.

Ve daha büyük protestolar için www.yunuslaraozgurluk.com, www.facebook.com/yunuslaraozgurluk ve www.twitter.com/ozguryunuslar adreslerini takip edin!

Kaynak: Hayvan Özgürlüğü Çevirileri

* İlgili kurumlara bilgi edinme yazısı göndermek için örnek dilekçeye ulaşmak isterseniz lütfen buraya tıklayın.

3 Kasım 2014 Pazartesi

Munzur’da Dördüncü HES’e Aynı Karar

Mahkeme Munzur Vadisi’nde yapımı planlanan üç HES’e yönelik kararını dördüncü için de verdi: Hukuka aykırı ve ÇED yeterliliği yok.


Ankara 3'üncü İdare Mahkemesi Tunceli'de, Munzur Vadisi’nde yapılması planlanan dördüncü HES projesinde de daha önce başka HES'ler için verdiği kararı tekrar etti.

Mahkeme, temmuz ayında, Munzur Milli Parkı’nda yer alan Konaktepe 1, Konaktepe 1 ve Bozkaya Baraj ve HES projelerini de hukuka aykırı ve ÇED yeterliliği olmadığı gerekçelerini açıklamıştı

Son olarak iptal edilen Kaletepe HES projesine de 31 Ekim günü yapılan duruşmada aynı gerekçeler belirtildi.

“Bir daha onaylanmaz”

Dört HES projesinin iptali için mahkemeye başvuran avukatların yaptığı açıklamada, artık Munzur’da baraj projelerinin hayata geçirilmesinin mümkün olmadığı vurgulandı.

“Munzur Vadisi'nde projelendirilen hiçbir baraj ve HES projesi için ÇED olumlu kararı yoktu.

"Bütün HES projeleri ÇED kararlarından muaf tutulmuşlardı. Mahkeme ÇED olumlu kararı alınmadan böyle bir projenin hayata geçirilmeyeceğini kesin bir kararla belirtiyor.

“Bu durumun özellikle milli parklarda hukuka aykırı olduğunu belirtiyor ev baraj projelerini iptal ediyor.

“Munzur Vadisi Milli Parkı'nda ÇED olumlu kararı alınması mümkün değil ve bu durumda Munzur Vadisi'nir daha herhangi bir baraj projesinin onaylanacağını hiçbir şekilde düşünmüyoruz."

Kaynak: Bianet

Şerzan Kurt Davası Yeniden Başlıyor

Muğla’da öğrenci Şerzan Kurt’u vurarak ölümüne sebep olan polisin sekiz yıl ceza alıp tahliye edilmesi kararı Yargıtay’dan döndü. Polis Şahin’in yargılandığı dava yarın Eskişehir’de tekrar başlayacak.


Muğla’da polis kurşunuyla öldürülen 21 yaşındaki üniversite öğrencisi Şerzan Kurt ile ilgili davanın yeniden görülmesine başlanacak. İlk duruşma yarın saat 14:00’te Eskişehir 1.Ağır Ceza Mahkemesinde.

Kurt’u öldüren polis Gültekin Şahin 2,5 yıl tutuklu yargılanmış, 7 Eylül 2012’deki son duruşmada sekiz yıl hapis cezasına çarptırılmış ve tahliye edilmişti.

Yargıtay “fiilin kasten işlendiği” ve “polis Şahin’in görevden atılması gerektiği” kararıyla yerel mahkemenin kararını bozdu ve davanın yeniden görülmesine karar verdi.

Ne olmuştu?

Muğla Üniversitesi İktisadi ve İdari Bilimler Fakültesi İşletme Bölümü ikinci sınıf öğrencisi Şerzan Kurt, 12 Mayıs 2010'da vuruldu, ağır yaralandı. İzmir Dokuz Eylül Üniversitesi Tıp Fakültesi Hastanesi'nde 19 Mayıs'ta yaşamını yitirdi.

Kurt'un ölümü ile ilgili olarak Muğla Emniyet Müdürlüğü Güvenlik Şubesi'nde görevli polis memuru Gültekin Şahin tutuklandı.

Şahin hakkında Muğla Ağır Ceza Mahkemesi'nde "olası kasıtla nitelikli insan öldürme" suçundan dava açıldı.

Dava "güvenlik gerekçesiyle" Eskişehir'e nakledildi.

Sanık mı, tanık mı?

Eskişehir 1.Ağır Ceza Mahkemesinde 2,5 yıl tutuklu yargılanan polis Şahin, 7 Eylül 2012’deki son duruşmada suçlu bulunarak sekiz yıl hapis cezasına çarptırıldı.

Mahkeme, polis Şahin’i önce Kurt'u öldürmekten suçlu bularak müebbet hapis cezası verdi.

Daha sonra davanın tanığı Oktay Kebapçı'nın da olay yerinde olduğu ve silahını ateşlediği öne sürülerek, sanık Şahin'e "faile yardım etmekten" ceza indirimi uygulandı.

“Polis olarak ben görevimi yaptım. Üstlerimden gelen talimat ile havaya ateş ettim” diye savunma yapan Şahin tahliye edildi.

Kurt Ailesi'nin avukatı Mustafa Rollas, bianet'e yaptığı açıklamada karara itiraz edeceklerini söylemişti:

“Madem Şahin olayın faili o zaman neden suça yardımdan ceza aldı? Eğer Kebapçı fail ise neden davada sanık değil de tanık olarak bulundu ve mahkeme neden Kebapçı hakkında suç duyurusu yapmadı? Eğer Kebapçı suçluysa Şahin beraat etmeliydi. Zaten Şerzan'da tek kurşun yarası var, ikisi birden fail olamaz.”

Kararı duyan Şerzan Kurt’un babası Ömer Kurt, "Ben zaten bir kere ölmüştüm, bugün ikinci kez öldürdüler beni" dedi, mahkeme önünde "Adalete sığınıyorum, adalet neredesin?" diye feryat etmişti.

Kaynak: Bianet

KaosGL Artık Et Yemiyor

KaosGL Derneği, düzenleyeceği hiçbir etkinlikte bundan sonra et tüketmeyeceğini; hibe, bağış ve destek yolu ile gelen hiçbir kaynağı et harcamalarında kullanmayacağını açıkladı.


KaosGL Derneği; 1 Kasım Dünya Veganlar Günü vesilesiyle, bundan sonra yaptığı hiçbir etkinlikte et tüketmeyeceğini açıkladı.

Dernek, bundan sonra yaptığı etkinliklerde et yemeyeceğini, insan dışı hayvanlar üzerine kurulmuş sömürü sistemine karşı duracağını, ürettiği politika ve faaliyetlerde türcülük karşıtı sergilediği duruşunu bir adım öteye taşıyacağını deklare etti.

Kaos GL Derneği 1 Kasım 2014’ten itibaren;

* Düzenleyeceği hiçbir etkinlikte bundan sonra et tüketmeyecek.

* Hibe, bağış ve destek yolu ile gelen hiçbir kaynağı et harcamalarında kullanmayacak.

* Türcülük karşıtlığını ilke ve değerlerinin bir parçası haline getirecek, ürettiği politikalarda bu ilkesine de sadık kalacak.

* İç ve dış mekanizmalarında türcülüğü diğer ayrımcılık türleri ile eşit şekilde değerlendirip gerekli prosedürleri işletecek.

* Basılı veya basılı olmayan tüm materyallerinde bu ayrımcılığı da özendirici, teşvik edici veya meşru gösteren hiçbir içeriği kullanmayacak.

Kaynak: Bianet

AKP'nin 12 Yılında En Az 14 Bin 555 İşçi Öldü

İşçi Sağlığı ve İş Güvenliği Meclisi'nin raporuna göre, ekim ayında en az 160 işçi öldü. 3 Kasım yani AKP'nin iktidara gelişinin 12. yılında en az 14 bin 555 işçi öldü.


İşçi Sağlığı ve İş Güvenliği Meclisi'nin raporuna göre, ekim ayında en az 160 işçi öldü.

Hayatını kaybeden işçilerin 27'si kadın, dördü çocuk, üçü göçmen işçiydi.

Ekim ayında en çok tarım ve orman işçileri öldü, ölüm şekli olarak ise trafik ve servis kazaları ilk sırada yer alıyor.

Meclisin raporuna göre, ekim ayıyla birlikte 2014 yılının ilk 10 ayında 1600 işçi öldü.

AKP iktidarında 14 bin 555 işçi öldü

İşçi Sağlığı İş Meclisi, 3 Kasım yani AKP'nin iktidara gelişinin 12. yılında en az 14 bin 555 işçinin öldüğünü belirtti.

İşçi ölümü verilerinin ilk on yılı SGK, son üç yılı ise İşçi Sağlığı ve İş Güvenliği Meclisi kayıtları:

2002 yılının son iki ayında 146 işçi, 2003 yılında 811 işçi, 2004 yılında 843 işçi, 2005 yılında 1096 işçi, 2006 yılında 1601 işçi, 2007 yılında 1044 işçi, 2008 yılında 866 işçi, 2009 yılında 1171 işçi, 2010 yılında 1454 işçi, 2011 yılında 1710 işçi, 2012 yılında 878 işçi, 2013 yılında 1235 işçi 2014 yılının ilk on ayında ise 1600 işçi can verdi.

İşçiler güvenli araçlarda taşınmalı

Meclisin raporuna göre 2014 yılının ekim ayında Karaman'da madende hala mahsur kalan 18 işçi ile Isparta'da yolda ölen 18 mevsimlik tarım işçisine dikkat çekildi.

* Isparta’nın Yalvaç ilçesi yakınlarında elma toplayan mevsimlik tarım işçilerini taşıyan midibüsün yol kenarındaki su tahliye kanalına devrilmesi sonucu 15 kadın işçi yaşamını yitirdi.

* Tarım işçileri yıllardan beri uygun olmayan koşullarda tarlalara, bahçelere taşınıyor. Kapalı kasa kamyonetler, traktör römorkları vb. Şimdi de 27 kişi kapasiteli minibüse 45 işçi bindiriliyor. AKP iktidarı duble yol yapmakla övüneceğine tarım işçilerinin sağlıklı ve güvenli taşınması koşullarını gerçekleştirmesi gerekiyor.

Karaman'da 4 soru

1- Konya-Karaman bölgesinin kapalı havza olduğu belirtilip linyit madenlerini su basabileceği uyarısı Enerji Bakanlığı’na yapılmıştı. Hal böyleyken bu uyarı neden dinlenmiyor?

2- Çalışma Bakanlığı geçen 19-20 Haziran tarihlerinde madeni denetlemişti. “Kapatılma gerektirmeyen eksiklikler”den dolayı şirkete 9 bin lira idari para cezası kesilmişti. Bu mudur kapatılma gerektirmeyen eksiklikler? Yine denetimler ve yeni torba yasa sonrası bölgede bulunan 12 madenin 9’u üretimi durdurmuştu. Has Şekerler’in farkı nedir?

3- Has Şekerler Şirketi de rödovans sistemi ile çalışıyordu. 2012 Mayıs ayında devlet maden patronlarına “ne üretirseniz alacağız” uygulamasına geçti. Bu durum üretimin hızlanmasına ve buna paralel olarak işçi sayısının artmasına yol açtı. Aynı durumu Soma’da da belirtmiştik. Enerji Bakanlığı neden rödovans sisteminden vazgeçmiyor?

4- Has Şekerler Şirketi’nin sahibi Saffet Uyar daha evvel Soma’da madenci katliamlarına sahne olan Soma Uyar Madencilik’in sahibi Azmi Uyar’ın amcaoğlu. Devlet neden bu ailenin madenlerinde gerekli tedbirleri almıyor?

En çok tarım ve orman

Bu yılın ekim ayında ölen işçilerin çalışma kolları şöyle:

Tarım, Orman işkolunda 42 emekçi; İnşaat, Yol işkolunda 35 işçi; Madencilik işkolunda 25 işçi; Taşımacılık işkolunda 10 işçi; Belediye, Genel İşler işkolunda 9 işçi; Ticaret, Büro, Eğitim, Sinema işkolunda 6 emekçi; Savunma, Güvenlik işkolunda 6 işçi; Sağlık, Sosyal Hizmetler işkolunda 5 işçi; Metal işkolunda 4 işçi; Petro-Kimya, Lastik işkolunda 3 işçi; Tekstil, Deri işkolunda 3 işçi; Gemi, Tersane, Deniz, Liman işkolunda 3 işçi; Ağaç, Kağıt işkolunda 2 işçi; Basın, Gazetecilik işkolunda 2 işçi; Çimento, Toprak, Cam işkolunda 2 işçi; Enerji işkolunda 1 işçi; Konaklama, Eğlence işkolunda 1 işçi; Çalıştığı işkolunu belirlenemeyen 1 işçi.

Trafik ve servis kazaları

İşçilerin ölüm nedenleri şöyle:

Trafik, Servis Kazası nedeniyle 53 işçi; Düşme nedeniyle 31 işçi; Ezilme, Göçük nedeniyle 22 işçi; Zehirlenme, Boğulma nedeniyle 22 işçi; Diğer nedenlerden dolayı (kalp krizi, KKKA, intihar, yıldırım düşmesi, saldırı vb.) 19 işçi; Elektrik Çarpması nedeniyle 6 işçi; Nesne Düşmesi, Çarpması nedeniyle 5 işçi; Patlama, Yanma nedeniyle 2 işçi can verdi.

4 çocuk mevsimlik tarım işçisi

9 yaşındaki çiftçi Harun Demir, İzmir Kiraz’da bahçeden kestane toplayanları taşıyan traktörün devrilmesi sonucu can verdi.

14 yaşındaki mevsimlik tarım işçisi Ferhad Ş., Konya Ereğli’de tarlada eşiyle kaldıkları çadırda yaktıkları ateşin dumanından zehirlendi.

15 yaşındaki mevsimlik elma işçisi Veli Can Çelik, okul harçlığını çıkarmak için Konya’dan Isparta’ya giderken servis minibüsü devrildi.

15 yaşındaki çoban Reşat B., Şanlıurfa Ceylanpınar Hamik göçerlerinde koyun otlatırken yıldırım düşmesi sonucu can verdi.

Şehir şehir ölümler

25 ölüm Isparta’da; 18 ölüm Karaman’da; 7 ölüm İstanbul’da; 5’er ölüm Ankara, Bursa, Hatay ve Kocaeli’nde; 4’er ölüm Antalya, Gaziantep, Mersin, Sivas ve Şanlıurfa’da; 3’er ölüm Adana, Balıkesir, Denizli, Elazığ, Erzurum, Konya ve Sakarya’da; 2’şer ölüm Aksaray, Ardahan, Aydın, İzmir, Kahramanmaraş, Kastamonu, Kütahya, Manisa, Nevşehir, Niğde, Samsun, Tekirdağ, Uşak ve Yalova’da; 1’er ölüm ise Ağrı, Bartın, Bilecik, Çanakkale, Çankırı, Çorum, Eskişehir, Giresun, Karabük, Kayseri, Kırşehir, Kilis, Malatya, Muğla, Ordu, Osmaniye, Trabzon, Van, İtalya, Kazakistan ve Liberya’da yaşandı.

Kaynak: Bianet

İstanbul Boğazı’nda Göçmen Teknesi Battı

İstanbul Boğazı’nın Karadeniz çıkışında Rumelihisarı açıklarında göçmenleri taşıdığı söylenen bir tekne battı. 24 kişinin cesedine ulaşıldı, 12 kişi aranıyor.


İstanbul Boğazı Karadeniz çıkışında sabah saatlerinde bir tekne battı.

Haber sitelerinde yer alan bilgilere göre teknede biri Türiyeli kaptan, 42 Afgan toplam 43 kişi bulunuyordu. 12’sinin çocuk, 7’sinin kadın, 23’ünün ise erkek olduğu öğrenildi. 24 kişinin cesedine ulaşıldı, 12 kişi aranıyor; 6 kişi sağ olarak kurtarıldı.

Afgan göçmenlerin Romanya'ya gitmek istediği iddia edildi.

Ulaştırma Denizcilik ve Haberleşme Bakanı Lütfi Elvan, tekne kazasıyla ilgili, şunları kaydetti:

"Tekne içerisinde kesin rakamı bilmemekle beraber sadece sağ kurtulanların ifadesinden aldığımız bilgiyi size aktarıyorum, 43 kişi olduğu ifade ediliyor. Bunların 3 tanesinin mürettebat, diğer 40 kişinin ise hepsinin Afgan uyruklu olduğunu söyleyemeyeceğim. Sadece şu ana kadar 9 Afgan pasaportu tespit edilmiş durumda, dolayısıyla kalan kişilerin de Afgan uyruklu olduğu tahmin ediliyor. 20 kişi şu an itibarıyla hayatını kaybetmiş durumda. 6 kişi sağ olarak kurtulmuştur, geri kalan kişilerin ise arama ve kurtarma çalışmaları devam ediyor."

İstanbul Valiliği de sabah saat 10.00’da yaptığı açıklamada şöyle dedi:

“03 Kasım 2014 sabah saatlerinde 158 Sahil Güvenlik ihbar hattına gelen yardım talebiyle, İstanbul Boğazı Kuzey çıkışı 2,5-3 millerde bir teknenin battığı ve denizde kurtarılmayı bekleyen şahıslar olduğu bilgisi alınmıştır.

“İhbar üzerine bölgeye çok yakın seyretmekte olan TCSG-74 gemisi ivedilikle bölgeye sevk edilmiş olup Sahil Güvenlik Marmara ve Boğazlar Bölge Komutanlığına ait yedi adet Sahil Güvenlik Botu, bir helikopter ve bir dalış timi, Kıyı Emniyeti Genel Müdürlüğü'ne bağlı iki bot ve bölgede bulunan balıkçı tekneleri tarafından arama kurtarma çalışmalarına devam edilmektedir.

“Şu ana kadar yapılan çalışmalarda beş kişi sağ olarak kurtarılmış, dört kişinin cesedine ulaşılmış olup Sahil Güvenlik ve İstanbul AFAD tarafından Rumeli Feneri Balıkçı Barınağında bir irtibat noktası oluşturulmaktadır.”

Kaynak: Bianet

* MÜŞTEREKLERİMİZ, yaşanan bu olaydan sonra bir bildiri yayınladı:

Kimse Nedensiz Kaçmaz, Hepimiz Göçmeniz!


İstanbul’dan Karadeniz’e doğru seyreden ufak bir tekne bu sabah Boğaz’ın dalgalarına dayanamayıp battı. İlk gelen haberlerden anlaşılan, çoğunluğu çocuk yirmiden fazla Afganistanlı ve Suriyeli hayatını kaybetti. Yolcular, ülkelerindeki acımasız sömürüden, savaşın yıkımından, açlıktan, siyasal ve kültürel baskıdan kaçmak için, yani hepimiz gibi daha iyi bir hayat umudunu taşıdıkları için yollara düşen göçmenlerdi.

Olayın İstanbul’da yaşanmış olmasının ilk elde şaşkınlık yaratması bir ölçüde anlaşılabilir. Ne de olsa son yıllarda benzerlerini Ege Denizi’nde duymaya alıştığımız kaçak geçişlerin ve kazaların bir benzeri ilk defa İstanbul’da yaşanıyor. Diğer yandan, şaşkınlığın yarattığı boşluğun bir kez daha ikiyüzlü bir insancıllıkla dolmaya başladığını görüyoruz. Muhtemel ki, ana akım haber mecraları bir iki gün boyunca bizlere, batan teknenin yetersizliğini, kaçaklara aracılık eden simsarların acımasızlığını, hayatını kaybeden isimsizlerin kötü talihini hatırlatacak.

Ne var ki, yaşananların esas sorumlusu ne paragöz tekne sahipleri ve aracılar ne de kendi hayatlarını bizler kadar önemsemediği ima edilen yoksul üçüncü dünyalılar. Onları Karadeniz gibi tehlikeli bir rotayı seçmek zorunda bırakan, Avrupa’nın sınırlarını her geçen gün yeni bir güvenlik teknolojisi ile daha da geçirimsiz kılan devletler ve onların güvenlik anlayışı. Savaş tekneleriyle, ağır silahlı askerlerle, termal kameralar, duvarlar ve daha onlarca akıl almaz yöntemle Ege’de denizden, Trakya’da karadan Avrupa’ya geçişleri zorlaştıran Avrupa Birliği, göçmenleri şimdi de bu rotayı seçmek zorunda bıraktı. Üstelik AB ile Türkiye arasında bu alanda kurulan işbirliği, Türkiye üzerinden Avrupa’ya geçişleri her geçen gün daha tehlikeli hale getiriyor. Son aylarda yakalanan birkaç tekneden de anladığımız o ki, İstanbullular önümüzdeki aylarda bu sabahkine benzer olaylara tekrar tanık olacaklar.

Diğer yandan, denizlerde kaybolup gidenler, zamansız bir trajedinin isimsiz figüranları değiller. Göçmenler, ana akım vicdan aklayıcılarının bize vaaz ettiği üzere, sokakta dilenen, köprü altında uyuyan, denizde ölüp giden zavallılar değiller. Göçmenler, Avrupa’nın ve giderek artan biçimde Türkiye’nin de refahını var eden işçi sınıfının yer değiştiren üyeleri yalnızca. Değişen küresel ekonomi dengeleri, sınır politikaları ve savaşlar, Türkiye’nin de bir göçmen ülkesine dönüşmesine neden oluyor.

O yüzden bizlere bugün düşen, sermaye ve devletlerin işçi sınıfına karşı her yerde bir tehdit olduğunu hatırlatmak olmalı. Ermenek’le Rumeli Feneri’nin birbirine çok da uzak olmadığını, sokaklarda kalabalıklaşan göçmenlerin bizden sadaka bekleyen misafirlerimiz değil mücadele dostlarımız olduğunu önce biz bilmeliyiz.

Göç Suç Değil, Haktır!

Küresel Kapitalizme Karşı Sınırsız Sınıf Dayanışması!

2 Kasım 2014 Pazar

Köpeğini başını vura vura öldürdü, ‘nasıl olsa ölecekti’ dedi!

Bodrum’da yerleşik yaşayan İngiliz 48 yaşındaki Brayn C., 12 yıldır sahibi olduğu ‘Kol’ adlı Alman kurdu cinsi köpeğini cadde ortasında herkesin gözü önünde tahta ile başına vura vura öldürdü. Kendisine engel olmak isteyenlere saldıran Brayn C., polis tarafından gözaltına alındı. 


“Çok seviyordum ama artık yaşlanmıştı, hastaydı. Nasıl olsa ölecekti” diyerek, hayvanseverlerin tepkisini çeken Brayn C., Kabahatler Kanunu’na göre 200 lira para cezası kesildikten sonra serbest bırakıldı.

Doğan Haber Ajansı’nda yer alan habere göre, yaklaşık 20 yıl önce Bodrum’a yerleşen ve yatlarda personel olarak çalışan Brayn C., Alman kurdu cinsi ‘Kol’ adlı köpeğini, İçmeler Caddesi’nde, çevredekilerin şaşkın bakışları arasında tahra ile pek çok kez başına vurarak öldürdü. Bu sırada kendisine engel olmak isteyen çevredeki hayvanseverler ve yat kaptanlarının üzerine elindeki tahra ile yürüyen Brayn C., korku saçtı. Başına aldığı tahra darbeleriyle kanlar içinde kalıp, can çekişerek ölen köpeği gören çevredekiler, durumu polise bildirdi.


"NASIL OLSA ÖLECEKTİ?"

12 yıldır beslediği köpeğini acımasızca öldüren Brayn C.’nin “Köpekleri çok severim. Kol’u da çok seviyordum ama artık yaşlanmıştı, hastaydı. Nasıl olsa ölecekti. Ha öyle ölmüş ha böyle ne farkeder? Ölümü elimden oldu. Onu temizledim. Bunda anormal bir şey yok. Her gün onlarca insan ölüyor kimse sesini çıkarıyor mu? Niye bu olayı bu kadar büyütüyorsunuz? Biraz sonra köpeği götürüp, gömeceğim. Başka bir köpek alır beslerim” demesi, çevredekilerin adeta kanını dondurdu.

Bu sırada olayı haber alarak gelen Animale Center veterineriErkan Sözbilen, müdahale etmek istediği köpeğin öldüğünü belirleyince Brayn C.’ye dönüp, “Uzun yıllardır Kol’a birlikte bakmıyor muyuz? Bir canı böyle almaya ne hakkın var? Bırak da onun uyutulup, uyutulmayacağına biz karar verelim” diyerek, tepkisini dile getirdi.

PARA CEZASI KESİLİP, SERBEST BIRAKILDI

Polis, olayın ardından Brayn C.’yi gözaltına aldı. İlçe Emniyet Müdürlüğü’ne götürülen İngiliz, Kabahatler Kanunu’na göre 200 lira para cezası kesilip, serbest bırakıldı. Köpeğin leşi ise Bodrum Belediyesi Zabıta Ekipleri tarafından olay yerinden kaldırıldı.

"BUGÜN BUNU YAPAN YARIN İNSANLARA DA SALDIRABİLİR"

Brayn .C.’den şikayetçi olan yat imalat ustası Mustafa Yılmaz, “Kendisini burada uzun yıllardır tanıyoruz, yatlarda çalışıyor. Çok iyi Türkçe konuşuyor, köpekleri seviyordu. Bugün tahta ile köpeğinin başına vurarak öldürdüğünü görünce şok olduk. Yaralı köpeği kurtarıp, veterinere götürmek istedik, ancak buna izin vermeyip, bize de saldırdı. Niye böyle bir şey yaptı anlayamadık. Bugün bunu yapan yarın aynı şekilde insanlara da saldırabilir” dedi.

Kaynak: T24

1 Kasım 2014 Cumartesi

Bir Anne Çocuğunun Kemiklerinin Bulunmasına Sevinir mi?

Cumartesi Anneleri/İnsanları Dargeçit kayıplarını andı, failleri söyledi, adalet talebini dile getirdi.


Cumartesi Anneleri/İnsanları 501. kez İstanbul, Galatasaray’da toplandı, kaybedilişlerinin 19. yılında Dargeçit kayıpları için adalet talebini yineledi.

Ermenek’te hayatını kaybeden işçileri andı, Kobanê’ye desteklerini dile getirdi.

Oturma eyleminde ilk olarak Dargeçit kayıplarından Abdurrahman Coşkun’un yengesi Mukaddes Coşkun konuştu.

“18 yaşındaki Abdurrahman Coşkun yıllar önce annesinin koynundan alındı, birkaç ay önce iki parça kemiğini verdiler. Annem bulunduğu haberi gelince sevindi. Bir annenin çocuğunun kemiklerinin bulunmasına sevinmesi ne demektir!

“Bizim katillerimizi biliyoruz. Söylüyoruz, hala kayıplarınızı kimin aldığını bilmiyoruz diyorlar. Devlet hala susuyor. Senelerce aradık kemiklerine ulaştık, katillerine de ulaşacağız.”

Faili devlet

Oturma eyleminde Dargeçit kayıplarının mezarlarını açtıran ve davalarının açılmasını sağlayan Mardin İnsan Hakları Derneği’nin gönderdiği mektubu Cumartesi İnsanları’ndan Kudret Ünal okudu.

“Zorla kaybettirilme örgütlü, insanlığa karşı işlenmiş bir suçtur.

Dargeçit’te 30 Ekim 1995’te, Süleyman Seyhan, Mehmet Emin Aslan, Nedim Akyön, Davut Altınkaynak, Seyhan Doğan, Abdurrahman Coşkun, Abdurrahman Olcay ile kayıplarının yerlerini ailelerine söylediği gerekçesiyle öldürülen Uzman Çavuş Bilal Batırır hakkındaki  soruşturma 1995 yılında ailelerin yaptığı suç duyurusu ile başladı.

“Ancak 2009’a kadar herhangi bir gelişme kaydedilmeden savcılıkta bekletildi.

“Daha sonra ortaya çıkan tanıklıklar ve 2012’de yapılan kazıda Seyhan Doğan ve Mehmet Emin Aslan’ın, 2013’te yağmur kuyularında yapılan aramada Abdurrahman Coşkun’un cenazelerine ulaşıldı. Süleyman Seyhan’ın cesedi ise 1996’dan sonra Dargeçit’te bir kuyuda bulundu.

“Dargeçit kayıplarının hikayesi zorla kaybettirme olaylarının tipik özelliklerini taşımakta olup bir JİTEM cinayetidir.

“Kayıplar hakkındaki soruşturmanın derhal iddianameye dönüşmesi gerekir. Zorla kaybettirmelerin faili bizzat devletin kendisidir. JİTEM de devletin tetikçisidir.”

Fezlekedeki şüpheliler

Cumartesi Anneleri/İnsanları’nın 501. hafta bildirisinde de İHD Mardin’in çalışmaları sonucu yeniden açılan dosyada ismi geçen şüphelilere değinildi.

“İçlerinde dönemin Dargeçit İlçe Jandarma Komutanı Mehmet Tire ve Dargeçit Tabur Komutanı Hurşit İmren’in de olduğu şüpheliler Dargeçit kayıplarını kasten öldürme ile suçlandı.

Dava yok

“Dargeçit Cumhuriyet Başsavcılığı’nın olaya ilişkin düzenlediği 17.11.2011 tarihli fezleke ise aradan üç yıl geçmesine rağmen, tanıkların verdiği ifade sonucunda üç kaybın kemiklerine ulaşılmasına rağmen davaya dönüşmedi.

“12 Yaşındaki Davut Altunkaynak, 14 yaşındaki Nedim Akyön ve 20 yaşındaki Abdullah Olcay’ın bedenlerine hala ulaşılamadı.”

Yargılama talebi

Bildiride yargıya da seslenildi.

“Yeter artık, kayıplarımızın akıbetlerini evrensel hukuka göre soruşturun, faillerini hakkaniyete uygun yargılayın! Yeter artık, bu toprakları ‘mezarsız ölüler, cezasız katiller’ ülkesi kılan hukuksuzluğa son verin!”

Kaynak: Bianet

Bartın’da Maden Ocağında Göçük

Bartın’ın Amasra ilçesindeki maden ocağında yaşanan göçükte bir Çinli işçi hayatını kaybetti, göçük altındaki diğer Çinli işçiyi kurtarma çalışmaları sürüyor.


Bartın'ın Amasra ilçesinde özel kömür işletmesine ait maden ocağında meydana gelen göçüğün altında üç işçi mahsur kaldı.

Bir işçi arkadaşlarının yardımıyla kurtulurken, diğer işçinin cesedine ulaşıldı. Madende kalan işçiyi kurtarma çalışmaları sürüyor.

Maden sahibi işletmenin Çinli firmalarda olduğunu söyledi

Göçük Tarlaağzı Köyü’ndeki maden ocağında galeri açma işlemi sırasında sabah karşı yaşandı

Arkadaşlarınca yaralı olarak çıkartılan Shouping Sun (40) adlı işçi Bartın Devlet Hastanesi’ne kaldırıldı.

Sabah saat 98.30 sularında işçilerden Maoshun Yang'ın cansız bedenine ulaşıldı. Göçük altındaki Shoujle Sun'u kurtarma çalışmaları ise sürüyor.

Amasra Kaymakamı Kadir Yener Eser göçük altındaki işçiyi kurtarma çalışmalarının sürdüğünü söyledi.

Hürriyet.com.tr’de yer alan habere göre maden sahibi Hattat Holding, madenin dört farklı Çinli firma tarafından işletildiği bilgisini verdi. Bu firmalarda ikisinin ismi Batong ve China Co. olarak belirtildi.

Kaynak: Bianet

* Fotoğraf: Selim Bostancı / AA

Türkiye'nin ve Dünyanın Şehirlerinde Kobanê İçin Yürüdüler

Kobanê ile dayanışma için yapılan küresel miting çağrısına Diyarbakır'dan İstanbul'a pek çok kentte insanlar sokaklarda yürüyüşler yaparak karşılık verdi.


Pek çok ülke ve kentte IŞİD saldırılarına karşı mücadele eden Kobanê halkıyla ile dayanışma eylemleri gerçekleşti.

1 Kasım'da Kobanê için küresel miting aralarında düşünür Noam Chomsky, Nobel Barış Ödülü sahibi Adolfo Perez Esquivel'in de olduğu çok sayıda kişi ve kurumun çağrısıyla gündeme geldi. Kısa sürede destek bularak "1 Kasım Dünya Kobanê Günü" şeklinde anılmaya başlandı.

Türkiye'de Diyarbakır, İstanbul, Ankara, Aydın, Erzurum'un da aralarında olduğu pek çok kentte yapılan eylemler Afganistan, İngiltere ve Hollanda'nın da aralarında olduğu ülkelerde de gerçekleşti.

Diyarbakır

Zırhlı araçlar kentteydi

Fotoğraf: Ahmet Bolat / AA

Diyarbakır'da Dünya Kobanê Günü için yapılacak yürüyüş öncesi polis ve asker kent içinde pek çok yere konuşlandı.

Saat 12.30'da Koşuyolu Parkı'ndan başlayan yürüyüş öncesi valilik ve adliye binası önünde, polis araçları ise Seyrantepe Kavşağı, Bağlar Emek Caddesi, Melik Ahmet Adalet ve Kalkınma Partisi il binası önüne zırhlı araçlar yer aldı.

Polis “şüphe üzerine” 28 kişiyi gözaltına aldı. Dükkanların büyük bölümünün kepenkleri kapalıydı.

* Fotoğraf: Bedri Adanır

Daha önce Koşuyolu Parkı’ndan Sur İlçesi’ndeki Dağkapı Meydanı’na düzenleneceği duyurulan yürüyüşün güzergah sivil toplum örgütleri, siyasi partiler ve valilikle yapılan görüşmeler sonunda Koşuparkı’ndan yaklaşık bir kilometre uzaklıktaki İstasyon Meydanı’na gerçekleştirildi.

ANF’de yer alan habere göre, Halkların Demokratik Partisi (HDP) Milletvekili Nursel Aydoğan, Diyarbakır Büyükşehir Belediyesi Eşbaşkanı Fırat Anlı ve belediye eş başkanlarının da bulunduğu on binlerce kişi daha sonra kortej halinde "Kobanê ile başladık Kobanê ile başaracağız" pankartı açarak İstasyon Meydanı'na yürüyüşe geçti. Burada bazı gençlerin polise taş atmak istemesini Demokratik Bölgeler Partisi'nden yöneticiler engelledi.

Nursel Aydoğan ve Fırat Anlı istasyon meydanındaki açıklamalarında Kobanê ile dayanışma mesajlarını verdi.

Diyarbakır'da Dünya Kobanê Günü için yapılacak yürüyüş öncesi polis ve asker kent içinde pek çok yere konuşlandı.

Saat 12.30'da Koşuyolu Parkı'ndan başlayan yürüyüş saat 14.00'de İstasyon Meydanı'nda sona erdi.

Erzurum

Fotoğraf, haber: Coşku Bozduman, Uğur Şahin

Erzurum’da Halkların Demokratik Partisi il binası önünden başlayan yürüyüş Demokratik Bölgeler Partisi il binasına dek sürdü.

DBP-HDP il örgütleri, İnsan Hakları Derneği Erzurum Şubesi, Eğitim Sen, Eftelya Kültür ve Sanat Derneği yöneticileri ve çok sayıda yurttaş yürüyüşe katıldı.

Kobanê’de hayatını kaybedenler için yapılan saygı duruşunun ardından okunan basın açıklamasında "Kobanê’de sadece Kürtlerin kazanımları savunulmuyor. İnsanlık onuru, insanlık değerleri savunulmaktadır. Onun için herkesin Kobanê’yi savunulması gerekir” denildi.

Aydın

* Fotoğraf: Hüsnü Aydındiş / AA

Aydın'da Sevgi yolunda toplanan yaklaşık 100 kişi Adnan Menderes Bulvarı üzerinden Abide Kavşağı’na kadar yürüyüş gerçekleştirdi.

Marmaris'te karşı eylem nedeniyle toplanılamadı

HDP'nin Marmaris Atatürk meydanı için yapılan çağrı ise karşı gösteri nedeniyle yapılamadı. Yaklaşık 150 kişilik bir grup meydanı 12.00'dan itibaren doldurdu; saat 14.00'te 1 Kasım Kobanê eylemi için gelenleri İstiklal Marşı'nı okuyup "Mustafa Kemal'in Askerleriyiz" sloganlarıyla sokmadı. Polisin güvenlik önlemi aldığı meydanda Kobanê destek için basın açıklaması yapmak isteyen gruba izin verilmedi. Gundemgazetesi.net haberine göre iki grup arasında sözlü sataşmaların yaşanmasından sonra gerginliğin artması üzerine polis, Kobanê dayanışmacılarına basın açıklamasını 19 Mayıs Gençlik Meydanı’nda yapmalarını istedi. Grubun bu teklifi kabul etmemesi üzerine çıkan arbedede de polis 10 kişiyi gözaltına aldı. Polisin Kobanê dayanışmacılarını gözaltına alması meydanı eyleme kapatan grup tarafından alkışla karşılandı. Kobanê dayanışması karşıtı göstericileri İstiklal Marşı söyledikten sonra dağıldı..

Ankara

* Fotoğraf: Halil Sağırkaya / AA

Ankara’da Kobani Dayanışma Platformu pankartı ardında toplanıldı. Olgunlar Sokak'taki Madenci Anıtı'nda buluşan grup, Yüksel Caddesi'ndeki İnsan Hakları Heykeli önüne yürüdü.

Dünyadan kareler

Dünyanın pek çok ülkesinde yapılan yürüyüşlerden kareler de sosyal medyada yer aldı.

Hollanda haberi ve fotoğrafı: Füsun Erdoğan

Hollanda’nın Den Haag kentinde 1 Kasım Kobane Günü nedeniyle Malieveld’de buluşan Kürtler, farklı uluslardan kişi ve kurumlar gerçekleştirdikleri miting ve yürüyüşle IŞİD saldırılarına karşı seslerini birleştirdiler. Kürt kurumların çağrısıyla Maliveld’de toplanan kitle, kentin merkezinden geçerek yeniden başladığı noktada gerçekleştirilen mitingleeylem bitirildi.

Yürüyüşte PKK, PJAK, PYD, MLKP bayraklarının yanısıra, PKK lideri Abdullah Öcalan’ın, Mesut Barzani’nin, Che’nin fotoğraf ları taşındı. Yüzlerce kişinin katıldığı yürüyüş ve mitingde kürsüden seslenen PKK ve PYD temsilcileri Kobane’de yürütülen savaşa karşı kitleyi duyarlı olmaya ve dayanışmaya çağırdı.



İngiltere, Afganistan, Danimarka'nın da aralarında olduğu pek çok ülkede insanlar Kobanê ile dayanışma için sokaklardaydı.

Kaynak: Bianet

2014’te 101 Kadın İş Cinayetinde Öldü

2014’ün ilk on ayında işe gelirken ya da dönerken hayatını kaybeden 322 işçinin 94’ü tarım emekçisi. Yine on ayda hayatını kaybeden 101 kadın işçinin 64’ü tarım emekçisi.

Isparta'da elma toplamaya giden mevsimlik tarım işçilerinin olduğu minibüsün kaza geçirmesi sonucu hayatını kaybeden işçilerin sayısı 17’ye yükseldi.

Hayatını kaybeden işçilerden 14’ü kadın, ikisi erkek.

İşçi Sağlığı ve İş Güvenliği Kadın Meclisi’nin verilerine göre 2014’ün ilk on ayında 64’ü tarım emekçisi olmak üzere 101 kadın işçi hayatını kaybetti.

İSİG Kadın Meclisi kadınların tarımda ücretsiz aile işçisi veya mevsimlik işçi şeklinde sosyal güvenceden yoksun çalıştığına dikkat çekiyor.

 “Mevsimlik tarım işçisi kadınlar işçi sağlığı ve iş güvenliğinden yoksun... En çok yollarda savrularak ölen tarım işçileri, boğulma, zehirlenme, traktör altında ezilme gibi nedenler yüzünden de canlarını kaybediyorlar.”

İş yolunda 322 iş cinayeti yaşandı

Tarım emekçilerine yönelik iş cinayetlerinde trafik ve servis kazaları önemli bir bölümü oluşturuyor.

İSİG verilerine göre 2014 yılının ilk on ayında işe giderken ya da gelirken hayatını kaybeden 322 işçinin 94’ü tarım emekçisi.

İSİG, tarım işçilerinin kapalı kasa kamyonetler, traktör römorkları gibi uygun olmayan koşullarda tarlalara taşındığına dikkat çekiyor.

Meclis, iş cinayetlerine ve zor çalışma koşullarına rağmen mevsimlik tarım işçileriyle ilgili düzenleme yapılmadığına dikkat çekiyor, bu düzenlemelerin gerçekleştirilmesine vurgu yapıyor.

İşçi Sağlığı ve İş Meclisi'nin raporlarına göre, 2013 yılında hayatın kaybeden 1235 işçiden 433'ü trafik ve servis kazasında öldü.

Kaynak: Bianet

31 Ekim 2014 Cuma

30 Madencinin Öldüğü Davada 5-10 Yıllık Ceza Verildi

Zonguldak’ta 2010'da 30 işçinin öldüğü maden cinayetinde aralarında üç Türkiye Taş Kömürü Kurumu (TTK) yöneticisinin de olduğu beş kişiye 5 ila 10 yıla arasında ceza verildi.


Zonguldak’ta 2010'da 30 işçinin öldüğü maden cinayetinde beş kişiye 5 ila 10 yıla arasında ceza verildi.

17 Mayıs 2010'de Türkiye Taş Kömürü Kurumu (TTK) Karadon Müessesesi maden ocağında meydana gelen grizu patlamasında 30 kişinin öldüğü dava sonuçlandı.

Zonguldak 2. Ağır Ceza Mahkemesi, 16. duruşmada, tutuksuz yargılanan 28 sanıktan taşeron forma Yapı-Tek ortağı Halim Köse ile Yapı-Tek Proje Sorumlusu Kadir İpek'e 10'ar, dönemin Karadon Müessese Müdürü şu anki TTK Genel Müdür Yardımcısı İsmail Güner'e 6 yıl 3 ay, Karadon Müessese Müdür Yardımcısı Yusuf Ünlütürk ile TTK İnşaat Emlak Daire Başkanı Mustafa Küçük'e de 5'er yıl hapis cezası verildi.

Mahkeme, hapis cezası alan beş sanığa yurt dışına çıkma yasağı getirirken, adli kontrol şartı uygulanmasını kararlaştırdı. Diğer sanıkların ise beraatlerine karar verildi.

* Bu haberi ajanslardan derlenmiştir.

Kaynak: Bianet

Adli Tıp, Hasta Mahpusun Tahliye Başvurusunu “Kalbi Çalışıyor” Diye Reddetti

Adli Tıp Kurumu, Tıp Fakültesi raporunda “kalp krizi geçirdi, tekrar geçirebilir, tahliye edilmeli” yazan hasta mahpus Abdullah Kalay’ın tahliye amaçlı başvurusunu “kalbi çalışıyor” diye reddetti. Kalay’ın kalp muayenesi kardiyoloji uzmanı olmadan yapıldı.


“Başta tüm sağlık kuruluşları olmak üzere aydın, yazar, sanatçılar, insan hakları kuruluşları, kısaca duyarlı olan herkesin sessiz kalmamalarını istiyorum. Bizi hapishanelerde öldürmelerine izin vermeyin.”

Adli Tıp Kurumu’na başvurusu “kalbi çalışıyor” denilerek reddedilen kalp hastası mahpus Abdullah Kalay, Kocaeli 2 No'lu F Tipi Cezaevi’nden yazdığı mektupta böyle seslendi.

Tıp Fakültesi: Tekrar kriz geçirebilir

Hapse girmeden önce İzmit’te esnaflık yapan 47 yaşındaki Abdullah Kalay kalp krizi geçirdiğinde, hapishanede doktor olmadığı için kendisine saatlerce müdahale edilemedi. Son anda gelen iki tekniker hastaneye sevk edilmesini tavsiye edince ölmekten kurtuldu. Kalp krizinden iki saat sonra muayene olabildi. Wernicke Korsakoff hastası da olan Kalay’ın kalbi şimdi yüzde 35 oranında çalışıyor.

Kocaeli Üniversitesi Tıp Fakültesi Araştırma ve Uygulama Hastanesi Adli Tıp Ana Bilim Dalı heyeti, 30 Aralık 2013 tarihli raporunda Kalay’ın tahliye edilmesi gerektiğini söyledi: “Özgeçmişinde kalp krizi öyküsü bulunan ve halen kroner arter hastalığı, angına pektoris ve kalp yetmezliği tanıları olan hastanın mevcut rahatsızlıkları dikkate alındığında cezaevi gibi kapalı, kalabalık, enfeksiyon riski ve stres yükünün fazla olduğu, hem kalp yetmezliği, hem de kroner arter hastalığı açısından uygun diyet ve çevresel koşulların olmadığı ortamlarda bulunmasının tekrar kalp krizi geçirmesine, kroner arter hastalığının ilerlemeye kalp yetmezliğinde alevlenmeye neden olabileceği gibi böyle bir durumda da cezaevi koşullarında müdahale edilmesinin beklenmediği…”

Kardiyolog olmadan kalp muayenesi

Kalay Adli Tıp Kurumu’na sevk edildi. Adli Tıp 3. İhtisas Dairesi ise 24 Ocak 2014’te verdiği raporla, Kalay’ın cezaevinde kalabileceğini ifade etti. Bu rapor, kardiyolog muayenesi olmadan düzenlendi.

Kalay’ın avukatı hem Kocaeli Üniversitesi Tıp Fakültesi Adli Tıp Kurulu raporu dikkate alınmadığı hem de kalp muayenesinin kardiyolog olmadan yapıldığı gerekçeleriyle bu rapora itiraz etti.  İtirazda, “3. İhtisas Dairesinin düzenlediği beş kişilik bilirkişi heyetinde kardiyoloji uzmanının görüşü ve imzası olmak zorundaydı” dendi.

Stetoskopla “heyet muayenesi”

İtiraz üzerine cezaevi idaresi Kalay’ı 9 Temmuz 2014’te yeniden İstanbul Adli Tıp Kurumu 3. İhtisas Kurulu’na sevk etti.

Kalay olanları şöyle anlattı: “Bir doktor stetoskopla kalbimi dinleyip ‘hasta taşikardik, akciğer sesleri normal değil’ diyerek muayenesini sonlandırdı, beni dışarı çıkardılar. Beş dakika sonra da hiçbir işlem yapmadan gidebilirsiniz dediler.”

Stetoskopla yapılan muayene sonucundaki rapora, “tansiyon 140-90, nabız 138, kalp sesleri düzensiz, hasta taşikardik idi, kalbi çalışıyor!” yazıldı. Kalay da 23 Ekim’deki mektubunda “ATK stetoskopla kalp yetmezliği olup olmadığının tespitini yaptı” diye yazdı.

“İçerisi” ile “dışarısı” aynı!

Rapor, cezaevi koşullarının “dışarısıyla” aynı olduğunu da iddia etti:

“Tanımlı kardiyak patolojileri olan kişinin bundan sonraki süreçte hastalığına bağlı komplikasyon gelişme riskinin cezaevi koşulları ile dışında aynı olduğu, farklı olduğuna ait tıbbi delillerin bulunmadığı…”

Adli Tıp Genel Kurulu da 3. İhtisas Dairesinin verdiği kararları ve hazırladığı mütalaayı olduğu gibi onayladı. Kalay’ın avukatının itiraz dilekçesi dikkate alınmadı.

Kaynak: Bianet

Topbaş İnşaata, Nöbettekiler Direnişe Devam Diyor

İstanbul Büyükşehir Belediye Başkanı Topbaş Validebağ’daki cami ile yürütmeyi durdurma kararının kaldırıldığı açıklamasına nöbettekilerden “Validebağ’da hukuk iptal, direnişe devam” cevabı geldi.


İstanbul Büyükşehir Belediye Başkanı Kadir Topbaş dün akşam yaptığı açıklamada Validebağ Korusu girişindeki cami ile ilgili yürütmeyi durdurma kararının, yaptıkları itiraz üzerine İstanbul 7. İdare Mahkemesi tarafından kaldırıldığını söyledi.

Validebağ’da mücadeleyi sürdüren İstanbul Kent Savunması ve Kuzey Ormanları Savunması ise yaptıkları ortak açıklamada “Validebağ’da hukuk iptal, direnişe devam” diyerek herkesi 2 Kasım Pazar günü saat 17.00’da Validebağ nöbetine katılma çağrısı yaptı.

Mahkeme süreci

Validebağ’daki cami ile ilgili mahallenin mücadelesi sonucu 22 Ekim’de İstanbul 7. İdare Mahkemesi iki davayla ilgili yürütmeyi durdurdu.

Karara rağmen devam eden inşaata karşı nöbet tutanlar, polis saldırısı ve gözaltılar ile karşılaştı.

İstanbul Kent Savunması ve Kuzey Ormanları Savunması, yetkililerin yürütmeyi durdurma kararını 21 Ekim-29 Ekim tarihleri arasındaki sekiz gün boyunca “elimize ulaşmadı; böyle bir karar yok; mahkeme kararı o alanla ilgili değil; o alan bu alan değil” gibi türlü gerekçelerle yok saydığını söyledi.

29 Ekim Perşembe günü Üsküdar Belediyesi yetkilileri mahkeme kararına uyacağını söyledi. 30 Ekim akşamı ise Topbaş’ın yürütmeyi durdurmanın iptal edildiğini duyurdu.

Ortak açıklamada bu durum şöyle yanıtlandı:

"Dün Üsküdar Belediye Başkanı'nın günlerdir yok saydığı yürütmeyi durdurma kararına uyacağını söylemesi nasıl suçun itirafı ise, bugün İBB Başkanı'nın olmadığı söylenen mahkeme kararının iptal edildiğini söylemesi de aynı suçun yeniden itirafıdır. "

Topbaş: Koruları korumaya özen gösterdik

Topbaş'cami ile ilgili alanın koruyla ilgisi olmadığını söyledi. Açıklamasında su satırlar öne çıktı:

"Validebağ korusu denilince bir koruyla ilgili müdahale var. Farklı uygulama olacak algısı İBB olarak bize gelen koruları hep korumayı, İstanbulluların kullanımına açmaya özen gösterdik... Cami polemiğinin başlaması ayrıca bizi rahatsız edicidir. Bu konuda destek verenler, vermeyenler şeklinde ayrışma rahatsızlık vericidir. Erken davranma, bilgisizlik, gerçekten irdelenmiş olsaydı bu boyutlara gelmezdi ve sürtüşmenin gündeme düşmesini görmezdik"

"Bin 200 metrekarelik alan, Üsküdar Belediyesi mülkiyetine tescilini sağladı. İlçe müftülüğü talep üzerine camiye ihtiyaç, 300 metrekarelik mahalle mescididir. Bize yapılan talep üzerine biz bu bölgeyle ilgili bir plan tadilatına girdik, dini tesis alanı olarak plan değişikliğine yapılan itiraz yürütmenin durdurulması kararı geldi.

"İlçe belediyesi açıklamalarını ortamı takip ettik. Bu konuda itirazı olanlarla son mutabakat yargının vereceği karar, plana sahip çıkma adına yürütmeyi durdurmanın kaldırılmasına itirazımız oldu. İdare Mahkemesi tarafından kaldırılan beş binlik planımız geçerli yapıyı, mahkeme kararı vereceği sonuca göre beraberce yapabileceğiz. Mahkeme kararına yargının verdiği kararlara uymak zorundayız. Verdiğimiz belgelerle mahkeme bunun kararın iptaline karar verdi. "

“Meşruiyetimizi dayanışma mesajlarından alıyoruz”

İstanbul Kent Savunması ve Kuzey Ormanları Savunması, mahalle sakinleri ve Validebağ Gönüllüleri ile mücadeleye devam ettiklerini duyurdu:

“Bütün bunların amacı açıktır: Günlerdir en temel haklarını kullanan yurttaşları darp ederek, gözaltına alarak, araçlarını çekerek, plastik mermi ve biber gazıyla saldırarak direnişi geriletemeyenler, bu kez mahalle sakinlerine yönelik oyalamalarla ve hukuku tam anlamıyla oyuncakları haline getirerek, Validebağ nöbetinin meşruiyetini kırmaya ve yeni bir saldırının önünü açmaya çalışmaktadırlar. Bütün bu yalanlar ve soytarılıklar, iktidarın yaşamı savunmayı suç,  yaşam savunucularını suçlu haline getirmeyi amaçlayan yeni güvenlik rejiminde hukukun anlamını ortaya koymaktadır.

“Validebağ nöbetinde son bir haftadır yürütmeyi durdurma kararına uyulması gibi basit bir talep öne çıkmış olsa da, Validebağ direnişinin meşruiyet kaynağı iktidarın ve sermayenin oyuncağı haline gelmiş olan bir ‘hukukun’ kuralları değil, yurttaşların vazgeçilmez doğayı ve kenti savunma haklarıyla sokaktaki varlıklarıdır. Validebağ direnişi meşruiyetini oyuncak haline getirilmiş mahkemelerin bir kaybolup bir bulunan kararlarından değil, Soma Yırca köylüsünün zeytin nöbetinden gönderdiği dayanışma mesajlarından almaktadır. “

Kaynak: Bianet

* Validebağ'da yapılaşmaya karşı verilen mücadelenin tarihi için: Validebağ, Bir Uzun Mücadele

Isparta'da Mevsimlik İşçiler Yolda Öldü; Bu Yıl 289 İşçi, Sadece Trafik ve Servis Kazasında Öldü

Isparta'nın Yalvaç ilçesi yakınlarında mevsimlik işçileri taşıyan minibüs şarampole yuvarlandı. 16 kişi öldü, 29 kişi yaralandı.


Olay saat 07.15 sıralarında Yalvaç'ın Balkonak Köyü'ne 2 kilometre uzaklıktaki meydana geldi. 45 kişi olduğu söylenen minibüste bulunanların Gelendost ilçesine elma toplamaya giden kadın işçiler olduğu belirtiliyor. Olay yerine ambulans ve itfaiye ekipleri sevk edildi. Yaralılar çevredeki hastanelere kaldırıldı.

20-30 kişi alan midibüste 45 kişi taşınıyordu. Eski model midibüsün yük fazlalığından dolayı freninin patlaması sonucu kontrolden çıktığı belirtildi.

Yalvaç Kaymakamı Ahmet Altıntaş, minibüsün ilk belirlemelere göre freninin boşalması sonucu yol kenarında istinat duvarına çarpıp yan yattığını belirtti.

İşçi Sağlığı ve İş Meclisi'nin raporlarına göre, 2014'ün ilk dokuz ayında 289 işçi, 2013'te ise 433 işçi trafik ve servis kazasında öldü.

İş cinayetlerinin büyük bir bölümü trafik ve servis kazalarında yaşanıyor.

İşçi Sağlığı ve İş Meclisi'nin raporlarına göre, 2013 yılında hayatın kaybeden 1235 işçiden 433'ü trafik ve servis kazasında öldü.

2014'te trafikte her 100 ölümden 22'si

Yine bu seneki raporlara baktığımızda 2014 yılının ilk dokuz ayında ölen 1314 işçiden 289'u işçi trafik ve servis kazasında öldü.

Son beş ayda trafik/servis kazasında ölenlerin sayısı şöyle: Eylülde 28 işçi, Ağustosta 48 işçi, Temmuzda 33 işçi, Haziranda 30, Mayısta 29 işçi.

Bu rakamların içinde mevsimlik tarım işçileri büyük bir yer tutuyor. Mayıs ve ekim ayları arasında memleketlerinden çalışacakları yere giden işçiler genelde çok kalabalık binmek zorunda kaldıkları araçlarda trafik kazası geçirerek hayatını kaybediyor.

Bunun yanında işçiler, kendilerini taşıyan servis minibüslerinde de trafik kazasında ölebiliyor.

Kaynak: Bianet

YARIN: Kobanê için ayağa kalk!

1 Kasım Dünya Kobanê Günü ilan edildi. Latin Amerika'dan Avustralya’ya dünyanın tüm ülkelerinde halklar, IŞİD kuşatması altındaki Kobanê için yarın sokağa çıkacak, direnişe destek verecek.


1 Kasım Dünya Kobanê Günü. Latin Amerika'dan Avustralya’ya dünyanın tüm ülkelerinde halklar, katliamcı IŞİD çetesinin saldırılarını sürdürdüğü Kobanê için yarın sokağa çıkacak. Onlarca ülkede yapılacak eylemlerle Kobanê direnişine destek verilecek.

Aralarında Adolfo Perez Esquivel, Noam Chomsky ve Desmond Tutu'nun da bulunduğu dünyaca ünlü yazar, filozof ve aydınların çağrısıyla binlerce kentte yapılacak 1 Kasım eylemlerine yüzbinlerce kişinin katılması bekleniyor.

Başta Avrupa ülkeleri olmak üzere Amerika, Afrika ve Asya kıtalarında onlarca ülkede Kobanê için yapılacak etkinlikler öncesinde seferberlik çağrıları yapılırken, Türkiye ve Kuzey Kürdistan'da onlarca kentte eylemler yapılacak.

İstanbul Kobanê Dayanışması bileşenleri, Suruç sınır hattında devam eden halk nöbetine destek vermek amacıyla bugün otobüslerle yola çıkarken, İstanbul'da yarın saat 14.00'te Taksim Tünel'de toplanılarak Galatasaray'a kitlesel yürüyüş gerçekleştirilecek.

Ankara Kobanê Dayanışması bileşenleri, saat 14:00 de Olgunlar Sokak'ta bulunan Madenci Anıtı önünde toplanarak Yüksel Caddesine yürüyüş yapacağını duyurdu. Adana'da ise Kobanê Dayanışması saat 14.00'te 5 Ocak Meydanı'nda toplanarak, İnönü Parkı'na yürüyüş gerçekleştirecek.

Kaynak: ETHA

30 Ekim 2014 Perşembe

Ermenek Madeninde 48 Saat

Ermenek’teki su baskının yaşandığı madende kalan 18 işçinin kurtarılma çalışmaları devam ederken, iş arkadaşlarının ve ailelerinin bekleyişi sürüyor.


Karaman'ın Ermenek ilçesindeki Has Şeker Madenciliğe ait  bir kömür ocağındaki su baskının üzerinden iki gün geçti.

Madende kalan 18 işçiye henüz ulaşılamadı. Madencilerin iş arkadaşlarının ve ailelerinin bekleyişi sürüyor.

Madendeki su baskını 28 Ekim günü saat 12.15 sularında yaşandı.

26 kişinin olduğu galeride sekiz işçi dışarı çıkarken 18 işçi içeride mahsur kaldı. İlerleyen saatlerde 18 işçinin isimleri şöyle açıklandı: Osman Çoksöyler, Hüsnü Çolak, Ali Haznedar, Kerim Haznedar, Mehmet Tokat, Hüseyin Çolak, İsa Gözbaşı, Bahri Üzer, Kamil Yaman, Tezcan Gökçe, Uğur İlhan, Hüseyin Gültekin, İsmail Gürses, Mehmet Baha, Mehmet Özcan, Hasan Tuncer, Recep Çiloğlu, Ömer Cansu.

28 Ekim günü Enerji ve Tabii Kaynaklar Bakanı Taner Yıldız ve Ulaştırma, Denizcilik ve Haberleşme Bakanı Lütfi Elvan ve Çalışma ve Sosyal Güvenlik Bakanı Faruk Çelik madene giderek kurtarma ekiplerinden çalışmalar hakkında bilgi aldı.

Bakan Yıldız gece yaptığı açıklamada madenin denetimine ilişkin şunları söyledi:

"Bu yıl ocak şubat ve haziran aylarında iki kez denetlendi. Haziran ayında yapılan denetimlerde sekiz eksik bulunmuş. Bu sekiz eksiğe karşılık da yasadaki müeyyideler uygulanmış. Kapatmayı gerektiren eksikler değil bunlar ama idari para cezası uygulamışız. İş yeri sahibine bizzat tutanak imzalatılarak bunların bir an önce tamamlanması aksi takdirde gerekli işlemlerin yapılacağına ilişkin uyarılarda bulunulmuş. Tanınan süre içinde eksiklikleri giderdiler ve takribi üç ay sonra tekrar işletmeye açılmıştır."

Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan ile Başbakan Ahmet Davutoğlu da 29 Ekim Çarşamba günü madene gitti.

Cumhurbaşkanı ve Başbakanla birlikte alanı çok sayıda polis geldi, bu sırada çalışmaların durduğu öne sürüldü, madencilerin yakınları bu duruma tepkilerini dile getirdi.

Erdoğan açıklamasında işvereni suçladı:

"Soma olayından sonra çok daha farklı şekilde ele alınmasına yönelik bir dizi yasal düzenleme yaptık. Bu yasal düzenlemeyle birlikte buralarda çalışan işçilerimize çok daha farklı imkanlar getirdik. Fakat bunu hazmeden veya hazmedemeyen işverenler var. İşverenlerin bunları hazmedemeyişi ne yazık ki bazı sıkıntıları doğuracağı belliydi."

Davutoğlu da adli soruşturmanın başladığını söyledi:

"Su boşaltıldığı zaman herhangi bir ihmal varsa kesinlikle bunun hesabı sorulacaktır. Şu anki hedefimiz kardeşlerimze ulaşmak. Onlara ulaştığımızda her türlü detaylar incelenecek bizzat ben takip edeceğim.

"Herhangi bir ihmal yoksa alınması gereken tedbirler tesbit edilecek ve her türlü önlem alınacak. Madenlerimizin süratla kontrolden geçmesi lazım. Hiç bir şekilde hiç bir imtiyaz yada ayrımcılık olmaksızın sonuçlar ortaya çıkarılacak ve herhangi bir cezai durum ya da hukuk çerçevesinde yapılacaklar ortaya koyulacak."

48 saat geride kalırken, madendeki suyu boşaltma çalışmaları devam ediyor. Maden işçilerinin ve ailelerinin bekleyişi sürüyor.

Kaynak: Bianet

* Fotoğrafları ile birlikte habere ulaşmak için tıklayın.

İLGİLİ HABERLER:

Karaman Madeninde Su Eski İmalathaneden mi Geldi?

Maden Mühendisi Torun, Karaman madeninde yaşanan su baskının, su biriken eski imalathaneye çok yakın mesafede çalışması nedeniyle olabileceğini söyledi. 

Yıldız: Karaman Madeni'nde Su Seviyesi Azalmaya Başladı
18 işçinin mahsur kaldığı Karaman'daki madende 21 saatin ardından su seviyesi azalmaya başladı. 

Kurtulan İşçi: Eskiden Yemekleri Dışarıda Yerdik
Ermenek'teki madenden kurtulan Kerim Pınarlı, eskiden yemeği dışarıda yediklerini torba yasadan sonra ise içeride yemek zorunda kaldıklarını söyledi.

Maden Cinayetlerinin Yüzde 99’u Özel Madenlerde Yaşandı
İşçi Sağlığı ve İş Güvenliği Meclisi, 29 Ekim itibarıyla 2014 yılında madenlerde en az 354 işçi yaşamını yitirdiğini açıkladı.

"Ermenek HES'i Madenlerdeki Su Riskini İki Katına Çıkardı"
Hidrolog Tahir Öngür, madenin 5 kilometre ötesinde yapılan Ermenek Baraj ve HES'in yeraltı suyu ile ilgili sıkıntıyı iki katına çıkardığını, işletmenin de buna önlem almadığını belirtti.

"Karaman'da Madenler Yeraltı Sularını Tüketiyor"
Doç. Dr. Erhan Akça, her yere açılan taş ve kömür ocakları nedeniyle buğday ambarı olarak bilinen Konya Karaman kapalı havzasının yeraltı sularının tükendiğine dikkat çekti.

Maden Mühendisi Torun: Maden İşleri Genel Müdürlüğü Eski İmalatı Plana İşlememiş
Eski Maden Mühendisleri Başkanı Mehmet Torun, "Maden İşleri Genel Müdürlüğü, burada 2000'li yıllarda çalışan maden firmasının su biriken ve kazaya neden olan eski imalatı plana işlememiş. İşveren de kontrol etmemiş" dedi.

Erdoğan Maden İşverenlerini Suçladı
Cumhurbaşkanı Erdoğan, Başbakan Davutoğlu ile birlikte Karaman'ın Ermenek İlçesi'nde 18 madencinin mahsur kaldığı madende incelemelerde bulundu. Açıklamasında işverenleri suçladı.

Maden Şirketinden Açıklama
Ermenek’teki ocağının işletmecisi Has Şekerler Madencilik Limited Şirketi yaptığı açıklamada, tüm tedbirlerin alındığını söz belirterek "Doğal bir afetten bahsediliyor" dedi.

"Maden Mühendisleri İş Kaybetme Korkusuyla Sorunları Odaya İletemiyor"
Eski Maden Mühendisleri Odası Başkanı Torun, odaların madenlerdeki sıkıntılardan haberdar edilmediğini ve denetim raporlarına ulaşamadığını belirterek denetim yetkileri olması gerektiğini belirtti.

Enerji Bakanı Yıldız: Doğal Afet Demek Olayı Geçiştirmektir
Enerji Bakanı Taner Yıldız, Karaman Ermenek'teki maden işletmesinin 18 işçinin mahsur kalmasının "doğal afet” olarak değerlendirmesine "Bu bir afet filan değil. Maden işletmesi kusura bakmasın" diye tepki gösterdi.

ÇHD’li Avukatların Telefonlarına “Gezi” Takibi

İstanbul Cumhuriyet Savcılığı ÇHD yöneticisi ve üyesi avukatların telefonlarının 2013’te dinlendiğini, sadece “gaz atıldığına dair” konuşmaların tespit edildiğini ifade ederek, “örgüt üyeliği” soruşturmasından takipsizlik verdi.


Çağdaş Hukukçular Derneği (ÇHD) yöneticileri ile üyelerinin telefonları Gezi direnişi döneminde dinlendi. İstanbul Cumhuriyet Savcısı Fuzuli Aydoğdu’nun verdiği takipsizlik kararıyla ortaya çıkan dinleme kararında, 11 avukatın telefonlarının “örgüt üyesi olmak ve örgüt adına eylem ve faaliyetlerde bulunmak” şüphesiyle dinlendiği ifade edildi.

Telefonu dinlenip haklarında takipsizlik verilen avukatlar şöyle: ÇHD İstanbul Şubesi Başkanı Güray Dağ, ÇHD İstanbul Şubesi Yönetim Kurulu üyeleri Gülvin Aydın, Süleyman Gökten, Aycan Çiçek, Ankara Şubesi Yönetim Kurulu üyesi Evrim Deniz Karatana ile üyeler Diren Yeşil, Engin Gökoğlu, Zeycan Balcı Şimşek, Efkan Bolaç, Ali Şafak, İlknur Alcan.

“Gaza maruz kalmışlar”

Savcı Aydoğdu, suç tarihinin 2013, suç yerinin ise İstanbul olarak göründüğü 13 Ekim tarihli takipsizlik kararında şunları yazdı:

“Şüpheliler hakkında terör örgütü üyesi olmak ve örgüt adına eylem ve faaliyetlerde bulunmak nedenleri ile soruşturma başlatıldığı, şüphelilerin suçlarını tespit amacıyla mahkeme kararı ile telefonlarının dinlendiği, şüphelilerin telefon konuşmalarında şüphelilerin karşılıklı olarak polisin gaz atmasından bahsedildiği, kendilerinin gaza maruz kaldıklarından bahsedildiği tespit edilmiş ise de bu olayın nerede yapıldığına ilişkin kişilerin kendi aralarındaki görüşmelerden başka delil elde edilemediği, tapelerde geçen konuşmaların da sadece bu haliyle 2911 Sayılı yasaya muhalefet suçunu oluşturabileceği, bu hususta da sadece bu konuşmalardan başka 2911 Sayılı yasaya muhalefet edildiğine ilişkin delil elde edilemediği, şüphelilerin dosyamızda yapılan soruşturmada, yaptıkları görüşmelerden terör örgütü üyesi olduklarına dair haklarında dava açmayı gerektirir nitelik ve yeterlilikte delil elde edilemediği anlaşıldığından; olay ile ilgili olarak delil yokluğu nedeniyle kovuşturmaya yer olmadığına…”

Savcı Aydoğdu, tapelerin yer aldığı CD’lerin de imha edilmesine karar verdi.

Kaynak: Bianet