29 Ekim 2011 Cumartesi

BASIN BİLDİRİSİ: Devlet ve hükûmet "KCK" insan avına derhal son vermelidir

"KCK" adı altında muhalif Kürtlere yönelik gerçekleştirilen tüm siyasî operasyonları, gözaltıları ve linç girişimlerini kınıyor, herkesi, tezgahlanmış bu çirkin baskı rejimine tepki vermeye çağırıyoruz.

Bizler Yeryüzüne Özgürlük Derneği olarak; doğanın ve hayvanların maruz bırakıldığı baskı, sömürü ve zulüm çemberiyle, devletlerin sosyal, ekonomik ve politik alanda insanlara uyguladığı ayrımcılıkları, adaletsizlikleri, sömürü ve baskı rejimlerini birbirinden ayırmıyor, bu sömürü sisteminin sürdürülmesi için birbiriyle doğrudan bağlantılı olduklarını düşünüyoruz. Hayvanlar, insan-merkezci kültür için nasıl birer köle haline getirilmişse insanlar da sermaye ve devletlerin huzurunda birer köleden farklı değildir. Bu yüzden köleliğe ve adaletsizliğe karşı çıkmak, devletler için her zaman baskının daha da arttırılması için bir sebep teşkil eder.

"KCK" olarak anılan ve insan avı şeklinde devam eden operasyonlar ve bu kapsamda yapılan gözaltılar, bu ülkede insan haklarının yerlerde süründüğünün bir göstergesi haline gelmiştir. 19 Ekim'de Çukurca'da onlarca asker ve gerillanın öldüğü çatışmanın ardından hükûmet, medyaya da "ince ayar" vererek Kürt muhalif hareketine yönelik Türkiye sınırlarını da aşan bir linç kampanyası başlattı. Bu linç kampanyasının ardından Türkiye'nin bazı illerinde ve Avrupa'nın çeşitli ülkelerinde Kürt dernekleri, siyasî partiler ve hatta Kürtlerin yaşadığı mahallelerde ve üniversitelerde sivil faşist provokasyonlar organize edildi.

23 Ekim'de Van'da gerçekleşen depremin ardından bu faşist-ırkçı nefret söylemleri medyayı da kontrol altına alarak yaygınlaştırılmaya devam edildi. Hükûmet ve medyanın aracılığıyla Çukurca çatışmasında ölen insanların faturası, depremde ölen Vanlı Kürtlere kesilerek bu coğrafyada yaşayan insanların bir insanlık sınavı vermek zorunda kalmasına neden oldu. Öyle ki, bu sınav sonucu nefret söylemini geride bırakmak zorunda kalan iktidar ve medya, bu sefer de bir felaketin içinden çıkmış olan Vanlılar'ın, devlet kurumlarının ilgisiz davranmasından hoşnutsuzluk duymalarını ve isyan etmelerini, nankörlük ve medeniyetsizlik göstergesi olarak lanse etmeye çabalamış, Türkiye kamuoyunu Kürt muhalif kurumlarına karşı kışkırtmaya çalışmıştır. Van'daki depremin ardından kışta kıyamette binlerce insanın barınma ve beslenme sorunlarına kayıtsız kalarak devletin, kara ve hava operasyonlarına devam ederek insanî dayanışma karşısında savaş siyasetini sürdürüyor olması varolan sistemin insanlık için eşitlik, özgürlük, adalet ve kardeşlikten ne denli uzak olduğunun ifadesidir.

Muhalefetin ya da karşı çıkışın, daha ilk belirginleştiği anda devlet şiddeti ve terörüne maruz kalarak bastırıldığı, muhalif insanların evlerinden, yataklarından toplandığı bu süreç ile insanlar, hak ihlallerine karşı sesini çıkaramayacak vaziyete getirilmek istenmektedir. İfade özgürlüğü, devletin her türlü organı ve olanağıyla baskı altına alınmakta, yok sayılmakta, temel hak ve özgürlüklerin içi boşaltılmaktadır.

"Herkes eşit doğar, eşit haklara sahiptir" gibi maddelerin yer aldığı uluslararası sözleşmelere taraf olan Türkiye Devleti, insan hakları alanında çıkardığı her türlü mevzuatı ve iç hukukun üstünde olan bu uluslararası sözleşmeleri birer paçavradan ibaret olarak görmekte ve hak kavramını vatandaştan vatandaşa değişen bir şekilde, istediği gibi yorumlamakta, şüpheler ya da kesin olmayan ihbarlarla, senaryolarla insanların özgürlükleri kısıtlanmakta, yıllarca süren tutukluluk süreleri ile insanlar cezalandırılmaktadır.

KCK kapsamında 14 Nisan 2009 tarihinden itibaren 8 bine yakın gözaltı gerçekleştirilmiş, bu gözaltılarda tutsak edilen yaklaşık 4 bin kişi de tutuklanmıştır. Sürekli "ileri demokrasi" olarak tanımladığı icraatlarının hiçbir zaman gözle görülmediği bu iktidar, ileri demokrasiyi, insanları ağzını açtığı anda bastırarak, gözaltına alarak, inkar ve imha politikalarıyla mı sağlamaktadır?

Devlet ve hükûmet, bu gözaltı ve tutuklamalarla, Kürt halkını kışkırtmaya çalışmakta, bu coğrafyada yaşanan tüm ölümleri Kürt halkına mal etmeye çalışmaktadır. Toplu infazlarla, toplu mezarlarla, hukuk dışı uygulamalarla, köy boşaltma ve yakmalarla, işkenceyle devlet tarafından terbiye edilmeye, zincirlenmeye çalışılan Kürt halkı üzerindeki tüm bu baskılarla ne yapılmak istendiğini çok iyi biliyoruz: Ciddi bir savaşın yaşandığı, insanların devlet eliyle öldürüldüğü, can güvenliğinin ortadan kalktığı bu coğrafyada, tepkisini dile getiren, hak ihlallerini teşhir etmeye çalışan, bölgedeki ölümler üzerine çileden çıkan Kürt halkının mücadelesi, savaş çığırtkanlıkları ve şiddet dolu söylemlerle bastırılmak istenmekte ve başta Kürtler olmak üzere direnen, özgürlük isteyen, muhalif tüm bireylere gözdağı verilmektedir. 

Kürtlere yönelik sistemli baskıya, şiddete, inkâr ve imha politikalarına karşı düzenlenen barışçıl protesto gösterilerinde bile, yoldan geçen insanlar "Kürt'e benzediği" gerekçesiyle ya da "şüpheli gözüktüğü" iddiasıyla sebepsiz yere gözaltına alınmakta, hiçbir şeyden habersiz insanlar dahi polis şiddetine, gözaltı ve soruşturmalara maruz bırakılmaktadır.

Türkiye, bu gözaltılarla ve tutuklamalarla, baskının, şiddetin, savaşın, tahammülsüzlüğün hüküm sürdüğü bir coğrafya haline dönüştürülmüştür. Gözaltında kayıpların, toplu mezarların, işkencelerin, hukukdışı tüm uygulamaların devlet tarafından hiçbir şekilde hesabı verilmezken, KCK operasyonları, bıçağın kemiğe dayandığı son nokta olmuştur.

Kürdistan'a savaş için tezkerenin uzatıldığı; kan, şiddet, nefret üzerinden Türk-Kürt çatışmasının körüklendiği, halkların birbirini yemesi için kışkırtıldığı bu coğrafyada, 

"Eğer hakkını arayan, hak ihlallerinin peşine düşen her Kürt, KCK üyesi ise bizler de KCK üyesiyiz" diyoruz.

Türkiye'de ve dünyada, insan haklarına saygısı olan herkesi, devletin uyguladığı hukuk, vicdan ve izan dışı uygulamalara karşı sesini yükseltmeye, eşitlik ve özgürlük için mücadele eden, aileleri bu uğurda kaybedilen, öldürülen, zorunlu göç politikalarıyla yerlerinden yurtlarından edilen, köyleri, evleri yakılan, nerdeyse her eylemde polis şiddetinin en beterine maruz kalan Kürt halkının sesine ses katmaya, devleti ise 12 Eylül dönemini aratmayan bu şuursuzluğa; siyasî ve askerî operasyonlara derhal son vermeye çağırıyoruz. 


Yeryüzüne Özgürlük Derneği